Hürriyet hakikati her şeyin başı olduğu gibi, ittihad-ı İslâmın temel taşlarından da birisidir. İstibdat ise, her türlü fenalığın sebebidir. Her şeyden önce ittihad-ı İslâm için fikir birliği şarttır.
Fikir birliği, meşru ölçüler ve ahlâkî değerler dışında hiçbir sınırlamanın olmadığı bir hürriyet ortamında gerçekleşebilir. Farklı fikir ve tercihleri baskı uygulayarak yok etmeye çalışan istibdat, ittihadın en büyük engelidir. Bediüzzaman Hazretleri, Ehl-i Sünnet dışında meydana gelen ve itikatta veya amelde sapmış fırkaların doğmasına istibdadın sebep olduğunu söyler. Çünkü istibdat, baskıcı uygulamalarıyla husumet ve düşmanlıkları uyandırır, ihtilâfları körükler ve farklı fikirleri daha da keskinleştirerek uç noktalara kadar götürür.
Osmanlı Devleti zamanında “Devlet-i Âliye’de meşrutiyet-i ilmiye tesis etmek” ihtiyacından bahseden Bediüzzaman, ilim hürriyetinin de önünün açılmasını istiyor ve bunun ilme dayalı bir kamuoyunu netice vereceğini, bunun da garazkârlıkları, vehim ve şüpheleri izale edeceğini ifade ediyordu. “İdarede kuvvet kanunda olmalı ve ilimde de kuvvet hakta olmalı. Yoksa, istibdat hükümferma olur.” tespitleriyle, reçetenin de ne olduğunu söylüyordu.
Ancak, burada önemli bir nokta daha vardır. O da, kamuoyuna nasıl düzgün bir istikamet verileceği ve fikir hürriyetinin getireceği bir ortamda fikir anarşisinin nasıl önleneceğidir. Onun da çaresini izah eden Bediüzzaman, dört hak mezhebi temsilen seçilmiş muhakkik ve uzman âlimlerin katılımıyla teşkil edilecek bir ilim meclisinin kamuoyuna rehberlik yapacağını; dinde Kur’ân ve sünneti tamamlayıcı bir kaynak olarak görülen “İcma-i Ümmet” hakikatini taşıyan, halkın ve ilim çevrelerinin güvenine sahip böyle bir heyetin, fikir kargaşasının önüne geçebileceğini ve şahs-ı manevî olarak ümmete nokta-i istinad olacağını ifade etmiştir.
İttihad-ı İslâm’ın temel taşlarından biri de, meşveret hakikatinin hakkıyla işletilmesidir. “Haklı şûra ihlâs ve tesanüdü netice verir.” 1 diyen Bediüzzaman, bu samimiyet ve dayanışmaya çok önem verir. Üç kişinin yüz kişi kadar ve dayanışma hâlindeki on kişinin bin kişi kadar iş görebileceğini söyler.
Gerçekten, sağlıklı ve yapıcı bir zeminde fikir ve bilgi alışverişinin yapılabildiği, temel prensipler çerçevesinde uygulamaya dönük tercihlerin müzakere edildiği, görüş ayrılıkların karşılıklı anlayışla hâlledildiği, ruhların kaynaştığı, birlik ruhuna zarar veren benlik, rekabet, kıskançlık ve tahakküm gibi hislerin ve bunlara dayalı olumsuzlukların izale edilebildiği bir meşveret, birlik ve beraberliğin en önemli temel taşlarındandır.
Böyle bir şûra, aynı zamanda maddî ve manevî ilerlemenin de vazgeçilmez bir şartıdır. İnsanlığın ulaştığı mevcut gelişmeleri, asırların ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşveretinin getirdiği fikir ve bilgi birikimine bağlayan Bediüzzaman Hazretleri, en büyük kıta olarak Asya’nın geri kalmasının bir sebebini, o şûrayı yapmaması olarak gösterir. 2
Bediüzzaman Hazretleri, İslâm dininin beş şartından biri olan Hac ibadetinin hikmetlerinden birisinin, Müslümanlar arasında tanışma, kaynaşma, fikirleri imtizaç ettirme, yardımlaşma ve iş bölümü olduğunu nazara verirken de, aynı hakikatin bir başka cihetini gözler önüne serer.
Gerçekten de meşveret ve şûra, hem ittihad-ı İslâm’ın hem de İslâm dünyasının her cihetle gelişmesinin anahtar kavramlarından ve olmazsa olmaz hakikatlerinden birisidir. (Devam edecek)
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye s. 67. ; 2- Hutbe-i Şâmiye s. 65.