Uzak bir okulun penceresinden karşı yamaçtaki otoyoldan gelip geçen araçları izliyorum.
Kimi hızlı, kimi yavaş ilerliyor. Hızlılar da abartılı yavaşlar da. İki grup da incelenmeye değer. Biri hızdan, diğeri yavaş olmaktan trafiği zorluyor. Bir türlü normalleşemiyoruz anlaşılan.
Pencereden seyredip içine girmeden izliyorum hayatı. Benim için gerçek şu ki, hareketliliği seviyorum. Kuşların uçanlarını, bulutların sefer halinde olanlarını, yürüyen, koşan insanları, havlayan köpekleri, kıpırdayan kaplumbağaları seviyorum. Onun için pencereden akan hayatı izliyorum.
Sıcak bir coğrafyadayız. Dışarıda yakıcı bir güneş var. Uzaktan uzağa otoyol kenarında iki çocuk gözüme ilişti. Henüz daha ilköğretim öğrencisi gibiler. Gelen her araca el kaldırıyorlar, ama kimse durmuyor. Çocuklar yakıcı güneşin altındalar. Biri yoruluyor diğeri başlıyor el kaldırmaya. Ve onlarca, yüzlerce araç gelip geçiyor, ama duran yok. Durmalarından da ziyade bu çocukları adam yerine koyan yok. Burada el kaldıran iki çocuk adeta cansız iki varlık gibi orada kendi kendilerine kıpırdanıp duruyorlar. Hiç kimse onları hesaba almıyor. Ama belli ki ciddî acı çekiyorlar yakıcı güneşin altında.
Bu toprakların çocukları bunlar. Bir yerden bir yerlere gitmek istiyorlar. Yine çoğunluğu bu şehrin insanları olan sürücülerden kimse durup, ‘Nereye gidiyorsunuz, bir derdiniz mi var?’ diye sormuyor. Evet, pek çok güven kayıpları yaşandı, yaşanıyor bu ülkede, ama bu çocuklar yarınlara nasıl bir psikoloji ile ulaşacaklar? Bu toplum için ne düşünecekler?
Trafikte kimi hızlı, kimi yavaş yüzlerce araç akarken hiç kimse yol kenarında; yakıcı güneş altındaki, insanca duygularla insanlara el kaldıran çocuklara ilgi göstermedi, onlar hep yanmaya devam ettiler. O yol kenarında duran iki çocuğun iki köpek kadar değeri olmadı. Olsaydı, hiç değilse bazı gerçek hayvanseverler, ‘durun, durun çarpılırsınız’ diye trafiği durdururlardı. Ama yok, hayvanseverler de artık demek insanı hayvan kadar sevmez hale gelmişler. İki saat boyunca o çocuklar yakıcı güneş altında, belki bir duran olur diye akan insan trafiğinde el kaldırmaya devam ettiler, sonra onlar el kaldırmaya devam ettiler, ama biz bulunduğumuz pencereden ayrılmak durumunda kaldık.
Sizce o yakıcı güneşteki masumların durumu insanlığın dramı değil mi?