"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Her kışın baharı, her gecenin sabahı var

Selim GÜNDÜZALP
03 Mart 2013, Pazar
Geldi gidiyor, geçti geçiyor…
O kadar hızlıdır hayat… O kadar çabuktur ölüm…
Gelirsin kanat kanat, gidersin kanat kanat…
Ve kapında bekler durur at.
“Haydi” der, “Eğlenme. Vakit tamam.”
Her şeyi yüz üstü bırakıp gidersin. Vakit tamam…
Lokma yarım, nefes yarım…
Ne varsa el attığın, her şey yarım…
Her şey bölük parça ve insan bin parça…
Toplar götürür her parçanı. Vakit tamam.
At da kapıda…
Bahar da kapıda.
Her şey hazır. Sen hazır mısın?
O kadar hızlıdır her şey. O kadar ki, tarifi yok bu kadar.
Yıllar yılı o odada, o köşede oturan sen, bir de bakarsın ki, yerinde yoksun…
Vakit tamam.
Havada kırlangıcı böcek avlarken göremezin.
O kadar hızlıdır.
Kaşla göz arasıdır.
Ölüm de böyledir.
O gelir, sen gidersin. Geldi mi yalnız gitmez. Seni almadan asla…
Beraberinde sen de gidersin. O gelir, sen gidersin onunla…
Güneşin farkına varamayız, bir küçük bulut önünü kapatmadan.
«««
Yeni doğan bir kuzu meliyor. Annesi imdadına yetişiyor.
Bir hasta inliyor. Doktor yardımına koşuyor.
Bir çocuk “anne” diye. Cevap geliyor.
Vicdanım sızlıyor, kalbim ağlıyor “Allah” diye. Cevap gecikmiyor.
Bunu da hak etmiyorum ya…
Yine de oluyor, yine de yalnız bırakılmıyorum.
Soruyorum, ben nasıl bir insanım? Soruyorum, nasıl bir hayat sürüyorum?
Senden uzak, yarınlardan habersiz, nasıl bir hayat bu, Allah’ım?
Paramparça olmuş gönül elbisesini yamamaktan, onarmaktan bîtap düştüm.
Hesap gününden ırak, başa geleceklerden uzak, nasıl bir hayat bu?
Kanıyor hayat yarası… Duyan yok.
On köfte ekmek arası… Doyan yok.
Eller ekmekte, gözler ötesinde.
Mideler doyuyor, gözler doymuyor.
İhtiras hayatı solduruyor. Mutluluğu, huzuru mahvediyor.
İhtiras parçalıyor, hırs bölüyor hayatı.
İktisat, kanaat… O da ne demek? Sabır, sizlere ömür…
“Ölmeden önce ölünüz.” emrini yanlış anlamışız her halde. Ölümü göre göre yaşamaktır ve ona hazır olmaktır, ölmeden ölmek. Ölümü unutarak yaşamak değildir, hayatın içine gömülmek hiç değildir…
Duygular firarda… İnsanlar tatilde. Hayatlar gezintide… Ne zaman döneceğiz evimize, kalbimize?
İnsan, hayat tezgâhının başına ne zaman dönecek?
Hayat halısını ilmek ilmek ne zaman dokumaya başlayacak?
Rabbimin kendisinden işlediği nakşı nasıl işleyecek?
Halımız, hâlimiz. Tezgâhta bekliyor dokunacağı zamanı, başlayacağımız anı.
«««
Ne zaman uyanacak insan? Kötü bir şey gelmeden başına, ne zaman?
Nefesler sayılı. Nefesler O verdiği için değerli.
Rabbimizin hayatımızı bir nefesle nasıl başlatıp ona nasıl değer verdiğini bir anlayabilsek, o nefes ardından gelen nefeslerin de yeni bir nefesi olacak.
Bir nefes çekin içinize, tutun bir kere… Ne kadar sabredebiliyorsunuz, deneyin bir kere.
Hayat bu işte…
Farkına varmak nimetleri gönderenin. Bir nefes ki, her nimeti gönderenin, her nimetinden üstün bir nefes…
Nefesler sayılı… Tükeniyor bir bir. Yaşayanlardan geriye kalan ne? Bir gömlek, bir elbise…
Derdine düşmüşüz yemenin içmenin, giyimin kuşamın.
Acaba bize kefen olacak kumaş nerede? Soran yok.
Tabutumuza çakılacak ağaç nerede? Soran yok.
Son nefeste dilimizden dökülmesini istediğimiz o mübarek kelâm nerede?
Arayan var mı? Hu…
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu…”
Bırakın eskileri, yeni yetme yazarlar bile korkuyorlar romanlarında konu etmeye, çekiniyorlar şiirlerinin arasına almaya, kaçınıyorlar Allah demekten… Hayatlarından itinayla ayıklıyorlar kendilerini yaşatan Allah’ın adını…
Kapatıyorlar lambaları, söndürüyorlar ışıkları ve karanlıktan şikâyet ediyorlar.
Kalbura dönünce hayat, bir yerden lehim de tutmuyor artık.
Atamayacağımıza, satamayacağımıza göre hayatı, yeni bir sayfa açmak gerek, yeniden başlamak gerek, hayatı temize çekmek gerek…
Şükür ki, bu imkân hep var. İman ki, en büyük imkândır. O kapı hep açıktır. Yeter ki, görebilecek noktaya gelelim.
Öyle diyor Mevlânâ:
“Gözlerinin gördüğünü; yüreğinin gördüğüne değişiyorsan eyvallah… Yüreğinin gördüğünü gözünün gördüğüne değişiyorsan eyvah ki eyvah…”
Gecikmeden gelmeye bak. Yer mekân, saat zaman arama. Her yerde misafirsin. Her yerde yolcusun. Elinde çantan olmuş olmamış, ne fark eder? Sen içinde ne götürdüğüne bak, o yeter…
«««
Soran yok, nedir bunlar, bu yaşananlar? Soruyu sormaya cesaret eden de yok…
Soran yok? Bulutlar niye başımı okşuyor yağmurlarıyla? Güneş niye yüzümü okşuyor ışıklarıyla?
Gündüzü seviyorum, ihramdır diye…
Geceyi seviyorum Kâbe örtüsüdür diye…
Doldur boşalt bir hayat… Gelsin günler, geçsin günler…
Bir virgül koymak gerek. İki nokta üst üste: Düşünmek gerek… Yağmur gelir, sen yoksun. Bulut geçer, sen yoksun. Güneş kapını çalar, yine yoksun.
Uyan diye bekler durur çevrende rüzgâr. Uğuldar durur “Haydi uyan!” diye, yine yoksun…
«««
Dişin ağrıyor, çektir kurtul. Başın ağrıyor bir hap yut, yat, uzan.
Ağrılı başım, sızılı dişim geçti de, geçmedi yürek sızısı, geçmedi ömür yarası…
Yok mu ruhumun acılarına bir iğne, yok mu?
Yok mu dilimi anlayan yetmiş iki milletten biri, yok mu?
Geçtim milletten, dilden.
Dilin üstünde dil var. Sen o dili bil, gönül dilini bil.
Ruhumun acılarına iğne vuran yok mu?
Hırstan, ihtirastan, heva hevesten, soğan gibi kokan nefesten ruhumu kurtaran yok mu?
Dünyaya demir atmaya kalkma. Göç borusu, çalmaya yakın. Toprağa yerleşmeye kalkma. Karun gibi batarsın ha!.. Göklere yükselmek varken, sen burada mısın daha? Göç borusu, çalmaya yakın. Vakit tamam.
«««
Gözünü kapayana ışık neylesin? Kulağını tıkayana ses neylesin?
Burnuna sarımsak sokana gül neylesin?
İçim daralıyor. Daralır ya… İçim kazan gibi kaynıyor. Kaynar ya…
Gülün dibindeki gübre bile, gülün yapraklarında en güzel kokuya dönüyor…
Allah’ın esmasıyla, Kur’ân’ın nuruyla sula içini de, nefsini dönüştür Rabbinin razı olacağı hâle. Dönüştür ki, dilin dönsün gül kokulu kelimelere, cümlelere…
Acıyı bal eyleyenler, güneşi buldular. Daha da ötesi, yaratanını buldular.
Bir değil, bin kapı açılır. Yeter ki iste, yeter ki duâ et. Rabbine itimat et. Genişlik iste gönlün için, Rabbinden sabır dile.
«««
Kapında af dilencisiyim, sabır dilencisiyim Rabbim!
Rabbim, sabırdan doğar genişlik, sabırdan çıkar esenlik…
Gecenin en karanlık vaktinde ay doğar.
Bir dala bir kuş konsa, ne fark eder? Bin kuş konsa, uçsa, ne fark eder?
Nice hayat ağacının dallarından nice beyaz kuşlar uçtu bugün dağlara doğru…
Madem vakit yaklaştı, son nefes öncesi dileğimizi geri çevirme ya Rab!
Sözü dilde olanlara değil, dili gönülde olanlara yâr et bizi ya Rab!
Gülümsemesi yüzde değil, gönülde olanlara kat bizi ya Rab…
Kat ki, kat be kat katlansın dostluğumuz.
Aşkı; tende, bedende zannedenlere değil, ruhunda can bilenlere kat bizi ya Rab…
Birbirimize arat bizi, buluştur bizi. Adınla başlat, adınla yaşat bizi ya Rab...
«««
Bir kıssa:
Ahmed er-Rıfai Hazretleri, çokça besmele çekmesiyle tanınırdı. Yakınlarından biri bir gün onun, evinin merdivenlerini çıkarken ve inerken her basamakta besmele çektiğini duyunca sorar:
“Besmeleyi niçin çok söylüyorsunuz?”
“Evlâdım, onu seviyorum. Herkes sevdiğini çok anar. İnsanlar ‘Bismillahirrahmanirrahim’ demenin faydasını bileselerdi, onu söylemede çok hırslı olurlardı.”
Bediüzzaman Hazretleri de bu sırra şöyle işaret eder:
“Bismillah, kudret-i Ezeliyenin taalluk (alâka) ve tesirini celb eder. Ve o taalluk, abdin kesbine (çalışmasına) ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyleyse, hiç kimse, hiçbir işini besmelesiz bırakmasın!” (İşaratül-İcaz, 20)
«««
Ya Rab, ne yâr kaldı ya Rab,
Senden gayrı, ne dost, ne ahbab…
Ya Rab, ya Rab…
Yârânım Sen olduktan sonra, bana her yer yarar, ya Rab...
Seni bulduktan sonra bana her yer yarar ya Rab...
Her şey arkasını dönse, her şey bırakıp gitse beni; Seninle olduktan, Seni bulduktan sonra, bana her yer yarar ya Rab…
Gece olmuş, gün kararmış, ne çıkar?
Dayan be gönlüm… Her gecenin sabahı var.
Dayan be yüreğim… Seni hiç terk etmeyen Rabbin var.
Yârin var, yârânın var, Rabbin var, Allah’ın (cc) var…
O var ise, her şey var. Var bile ancak O’nun ile var. O’nun var etmesiyle var bütün varlar.
Ey benim Rabbim, medet! Kulunu kuşatan yangına medet...
Biz hayatımızı kirletsek, günahlara meyletsek de, o engin rahmetin bizi hep temizlemeye devam ediyor.
Her şey biter de Senin rahmetin hiç bitmez, Senin hazinenden hiçbir şey eksilmez.
Bir bahar sabahı, ellerle beraber gönüller de duaya durdu.
Aklım da kalbim de hayrette…
Soruyorum, bu hâl neyin nesi ve bütün bunlar neyi gösteriyor? Derken elimi Kelâm-ı Kadimine uzatıyorum ve o cevap veriyor:
“Bütün bunlar gösterir ki, Allah Hakkın tâ kendisidir, ölüleri O diriltir ve O’nun gücü her şeye yeter. 
Yine bütün bunlardan şunu da anlayın ki, kıyamet hiç kuşkusuz gelecek, Allah kabirdekileri diriltecektir.” (Hac, 6-7)
«««
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…
Okunma Sayısı: 6626
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ERDOĞAN KAPLAN

    3.3.2013 00:00:00

    Sn. Selim bey yazılarınız harika. CENABIALLAH sizlerden razı olsun. yazılarınızı aşkla şevkle okurum. yazılarınızda bir kelime veya bir satır hep dikkatimi çeker. Daha önceki yazınızda ALLAH’a kul olmayan nefsine köle olur. demiştiniz. Şimdiki yazınızda EY BENİM RABBİM BİZ HAYATIMIZI KİRLETSEK. GÜNAHLARA MEYLETSEK DE. O ENGİN RAHMETİN BİZİ HEP TEMİZLEMEYE DEVAM EDİYOR kelimesi biz günahkarlara biraz teselli verdiğini düşünüyorum. ES-SALÂTÜ VE’S-SELÂMÜ ALEYKE YÂ HABİBALLAH

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı