"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ahirzamanda beklenen zat için, Cizre müftüsünden bir hatıra

Servet Sönmez
23 Mart 2021, Salı
Abdussamed Efendi, Adıyaman’ın Besni İlçesi’nde uzun yıllar ikamet etmiş, çok değerli bir âlimdir.

1992 yılında Besni’de vefat eden bu muhterem zat, aslen Diyarbakırlıdır. Doğu’nun tanınmış fıkıh ve tefsir âlimi olan Abdussamed Efendi, Fransızca, Matematik, Geometri ve Mantık gibi müsbet ilimleri de bilen bir insandır. Doğu’da çok tanınan ve sevilen ünlü bir şeyh olan Seyda Hazretleri’nin en önemli talebesidir.

Tahsil hayatı Şeyh Seyda Hazretleri’nin yanında Cizre’de geçmiştir. Hocasının himayesinde yetişmiş ve çok zaman da hocasının yerine, medresedeki talebeleri okutmuştur. Şeyh Seyda, bir tarikat şeyhidir, çevresinde binlerce müridi olmuştur. Suriye, Irak ve İran’da da bağlıları vardır. Abdussamed Efendi de, hocasının hem asistanı hem de halifesi makamında bulunmuştur. Şeyh Seyda, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin, 1960 yılında Urfa’da vefatı dolayısıyla, talebeleriyle birlikte gıyabî cenaze namazını kılmıştır.

Abdussamed Efendi, etrafı kalabalık, kendisine hizmet eden insanları, geleni gideni çok olan büyük bir âlimdir. Bir gün kalabalık bir toplulukta vaaz verirken, Risale-i Nur’un, bu zamanın fitnesini ve İslâm’a gelen tenkitleri bertaraf ettiğini; imansız ve Kur’ân’sız kalmış, aklı ve fikri kirlenmiş insanların bu kitapları çok okumaları gerektiğini söyler. Yanında oturan kişilerden, biraz yaşlıca, bıyıksız ve fötr şapkalı birisi söze karışır: “Efendim, ben malûmunuz emekli müftüyüm. O zatta ve onun eserlerinde öyle üstün ve çekici bir taraf görmedim. Neden övüp duruyorsunuz?”

Abdussamed Efendi, kızarak sert bir çıkışta bulunur ve şöyle der: “Müftü Efendi, bizler tarikat ehli hoca ve din adamları olarak, camiye ve cemaatimize gelen dindar insanlarla meşgul oluyoruz. Onların imanları zaten var. Yaptığımız şey onların imanlarını kuvvetlendirmektir. Ama asıl önemli olan hizmet, camiye ve cemaate gelmeyen, sokak ahlâksızlığına düşmüş veya inkârla imanını kaybetmiş kişileri kurtarmaktır. İşte Bediüzzaman Said Nursî, eserleriyle ve hizmetiyle, bu tip insanları kurtarmaya çalışmıştır. Bediüzzaman Said Nursî’ye dil uzatmak ve eserlerini tenkit etmek, dinsizlik ve imansızlık hesabına geçer. 

Dikkat et, hata ediyorsun. Anlaşılan sen, Bediüzzaman Said Nursî’yi ve eserlerini hiç tanımamışsın. İlk yapacağın şey, derhal Risale-i Nur’dan istifade etmek olsun.”

Bir müftünün, dünyaya mal olmuş iman ve Kur’ân hizmetlerinin sahibi Bediüzzaman Said Nursî’yi ve Risale-i Nur eserlerini tenkit etmesi, oradaki insanlara son derece garip gelmişti. Ayrıca, bıyıksız ve fötr şapkalı bir müftü tipine de ilk kez rastlanıyordu.

Abdussamed Efendi devam eder: “Ben bugüne kadar yazılmış olan, Kur’ân tefsirlerinin hepsini inceledim. İddia ediyorum ki, hepsini toplayın, Bediüzzaman Said Nursî’nin yalnızca İşarat’ül-İ’caz isimli bir kitabına ulaşamazlar. Risale-i Nur tulûattır, sünûhattır. Kalbe doğmuş ve yazdırılmış bir tefsirdir. Kesbî değil vehbî bir çalışmadır. Yani çalışarak elde edilen bir ilimle yazılmamış, tamamen izn-i İlâhî ile yazılmıştır. Zaten kitapları okuyan her akl-ı selim, ele alınan mevzulara ve verilen cevaplara, bir insan dehasının yetmeyeceğini görecektir.”

Abdussamed Efendi, karşısında kendisini dinleyen Müftü Efendinin tatmin olmadığını anlamış olacak ki şöyle devam eder: “Müftü Efendi iyi dinle, sana bir de hatıra anlatacağım. Bu hatırayı 1-2 defa anlatmıştım, ama şimdi sırası geldi, yeniden anlatmam lâzımdır. Ben Cizre’de Şeyh Seyda Hazretleri’nin medresesinde okuyordum. Aynı zamanda Şeyh Hazretleri gelmediği vakit de onun yerine hocalık yapıyordum. Bir gün medresemizde yatsı namazını kılmış, sohbet ediyorduk. Şeyh Hazretleri kendi mescidine çekilmişti. O esnada bir ilçede müftülük yapan ve aynı zamanda Şeyh Hazretleri’nin talebesi olan bir arkadaşım geldi, sohbete karıştı, dedi ki; ‘Arkadaşlar, beni dinleyiniz, sizlere çok önemli bir şey söyleyeceğim.’ Hepimiz sustuk, müftü efendiyi dinlemeye başladık: ‘Benim hanımım boş olsun ki, Bediüzzaman Said Nursî, ahir zamanda beklenen zattır. Hizmetiyle ve çalışmalarıyla cemiyete o huzur getirecektir ve gençliği imansızlıktan o koruyacaktır.’ Beklenmedik bu iddia ve tesbite hepimiz de büyük tepki gösterdik, ‘Yahu sen aklını mı kaçırdın? Neden hanımını boşuyorsun? Ya değilse, senin hanım gitti!’ diye itirazda bulunduk. Sonra, ‘Bu çok önemli meseleyi biz bilemeyiz. Bizlerin ilmî seviyesi buna yeterli değil. Bunu ancak Şeyh Hazretleri bilir, gidip ona soralım, acaba ne diyecek?’ dedik ve müftü efendi ile ben kalkıp Şeyh Hazretleri’ne gittik. Vakit de epey gecikmişti, ama Şeyh Hazretleri, her vakit kendisinin rahatsız edilebileceği konusunda bana müsaade vermişti.”

“Mescide gittik, mum yanıyor, Şeyh Hazretleri ayakta, ellerini bağlamış ve kıbleye doğru dönmüş, birisiyle konuşuyor ve ‘Beli Seyda, Beli Seyda’ diyordu, ama konuştuğu kişi ortada yoktu. Bir müddet, büyük bir heyecan içinde pencerede bu hâli müşahede ettik. Dinledik ki, Şeyh Hazretleri soru soruyor, o görülmeyen zat da cevap veriyor. 

Ama ne cevaplar… Kendisini göremediğimiz bu zatın kim olduğu konusunda merak içinde kaldık. Şeyh Hazretleri’nin konuşması bitince hafifçe kapıyı çalarak içeri girdik.”

“Şeyh Hazretleri, ‘Gelin evlâtlarım, ne için geldiğinizi biliyorum, müftü efendinin nikâhı sağlamdır ve hanımı boş olmamıştır. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri beklenen zattır. Sizin de müşahede ettiğiniz konuşmayı kendisiyle yapıyordum. O, şimdi Barla’dadır. Ben kendisine müşküllerimi ve sorularımı arz ettim, o da cevap verdiler. Bu 10 yıldır sürmektedir. O yalnızca benim değil, bütün âlem-i İslâm’ın üstadıdır. Ben, o zata talebe olmanın şerefiyle huzur-u İlâhîye çıkmak istiyorum.’ Şeyh Seyda Hazretleri ağlamaya başladı, donakalmıştık.”

Abdussamed Efendi bu hatırayı anlattıktan sonra sözlerine şöyle devam etti: “Ama ne yazık ki, bu muhterem insan, hürmet ve saygı göreceği yerde, hayatı hapis ve sürgünlerle geçti. Fakat o, dünya makamını ve şöhretini bir tarafa bıraktı, Kur’ân ve iman hizmetinde fani oldu, baki bir hizmet vücuda getirdi. Bize şimdi düşen, bu hizmetten istifade etmek ve bu hizmet ehillerine duâ etmektir.” 

Müftü Efendi kalktı, Abdussamed Efendi’nin eline sarıldı, ‘Afedersiniz şeyhim, hata ettim, beni bağışlayın lütfen’ dedi. Abdussamed Efendi ise, ‘Seni Allah bağışlasın’ diye cevap verdi.

Okunma Sayısı: 4128
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zeynep

    25.3.2021 01:49:21

    Yaziniz hakikaten çok güzel. Tebrik ediyorum. Yaziyi yazarken nereden istifade ettiniz öğrenebilir miyiz ?

  • Ali

    23.3.2021 22:37:23

    "Kesbî değil vehbî bir çalışmadır. Yani çalışarak elde edilen bir ilimle yazılmamış, tamamen izn-i İlâhî ile yazılmıştır. " Allah razı olsun.Kesbi çalışmada zirveye ulaşan hibe/ vehbi ilim ikram olarak verilebilir.Vehbi vahiy gibi bir şey değil yani. Ö.Nasuhi Bilmen" den nakledilen;" onun kulağına üfleniyor" ifadesi için' vehbi' karşılığı verilmiş.Sözler de var mı ben göremedim? Üstad onca zulmü ve çileyi kesbi ilim için çekti, sırf vehbi olsaydı niye çeksin ki?

  • Ömer

    23.3.2021 16:38:31

    Tebrikler servet abi,kaleminize sağlık bunuda öğrenmiş olduk.Muhabbetle

  • Cenk Çalık

    23.3.2021 15:21:04

    Maşallah barekallah Servet abi. Rabbim daha nice güzel yazılarınızdan bizlere istifade etmeyi ihsan eylesin inşaAllah! Amin!

  • Mahir erbay

    23.3.2021 11:37:59

    Dupduru bir kaynaktan su içiyoruz. Allah kalpleri kaydırmasın

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı