Bir hadiste “Cenâb-ı Hak, yetmiş bin hicab arkasındadır” buyrulmaktadır.
Bununla beraber Kaf Sûresi’nin 16. âyet-i kerimesinde “Biz ona şah damarından daha yakınız.” buyruluyor. Öyleyse bu hadisi nasıl anlamalıyız ve Risale-i Nur’da yetmiş bin perde tabiri nasıl izah edilmektedir?
Risale-i Nur’da Cenâb-ı Hakk’ın bize bizden daha yakın olduğu, güneş örneği verilerek akla yaklaştırılmış ve 31. Söz’de bu mesele şöyle izah edilmiştir:
“Nasıl ki güneşin şuuru ve konuşması olsa, senin elindeki ayna vâsıtası ile seninle konuşabilir, istediği gibi sende tasarruf eder. Belki ayna-misâl senin göz bebeğinden sana daha yakın olduğu halde, sen dört bin sene kadar ondan uzaksın, hiçbir cihette ona yanaşamazsın. Eğer terakkî etsen, kamer makamına gelip, doğrudan doğruya bir mukabele noktasına çıksan, ona, yalnız bir nevi âyinedarlık edebilirsin. Öyle de, Şems-i Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelâl, her şeye her şeyden daha yakın olduğu halde, her şey O’ndan nihayetsiz uzaktır.”
16. Söz’de ise “…Zat-ı Zülcelâl, her şeye her şeyden daha ziyade yakın olduğu halde, her şey ondan nihayetsiz uzaktır” ifadesi zikredildikten sonra Rabbimizin huzuruna perdesiz girilmek istendiğinde “zulmanî ve nuranî, yani maddî ve ekvanî ve esmaî ve sıfâtî yetmiş binler hicabdan geçmek” lâzım geldiği anlatılmıştır.
Burada ifade edilen yetmiş bin perde Rabbimizin isim ve sıfatlarının tecelli ettiği daireler yani tezahüratının dereceleridir. Zira her bir eser, san’atkârından haber vermektedir. 16. Söz’de ifade edilen zulmanî perdelerden kasıt şehadet âlemi olan madde âlemidir. Nuranî perdeler ise Rabbimizin esma ve sıfatlarının tecelli ettiği mertebelerdir. Bu perdeler esma ve sıfatların farklı tecellilerinin tezahürleridir. Bu tecellilerin zuhur ettiği her bir mertebeyi kat ettikçe Rabbimizin esma ve sıfatıyla ilgili olarak ayrı bir nuraniyet kazanılır. İnsan bu tecellileri tefekkür ederek külliyet ve terakkiyat kazanır. Bu nuranî perdelerdeki esmaların farklı tecelliyatı Risale-i Nur’da şöyle izah edilmektedir “Meselâ: Sen, ona Hâlık ismiyle yanaşmak istersen; senin Hâlıkın hususiyetiyle, sonra bütün insanların Hâlıkı cihetiyle, sonra bütün zîhayatların Hâlıkı ünvanıyla, sonra bütün mevcudatın Hâlıkı ismiyle münasebettarlık lâzım gelir.” Bunun gibi kâinattaki her ismin kendisini izhar edip gösterdiği dairelerdeki tefekkürler marifetullah yolculuğundaki meratibi kat etmeye vesile olur.
Peygamber Efendimiz (asm), yetmiş bin perde arkasında Rabbimizin marziyâtını doğrudan doğruya hakkalyakîn işiterek beşere hediye olarak getirmiştir. Çünkü Peygamberimiz (asm), “berzah-ı esmâ ve tecellî-i sıfât ve ef’âl ve tabakàt-ı mevcudâtın arkasına kadar kat-ı merâtib” etmiştir. İşte bu seyrü sülûk Mi’raç hakikatinin ta kendisidir. Ve bu cadde-i Nuraniyenin kapısı bizlere açık bırakılmıştır.
Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.
[email protected]