Kötülük bir çığlıkla gelmez.
O, çoğu zaman fısıltıyla yürür. Bazen bir kahve masasında şakaya sızar, bazen bir bürokratik kararın satır arasında gizlenir. Ve çoğu zaman… kötü insanlar değildir kötülüğün en maharetli taşıyıcıları; iyiliğe sessiz kalanlardır.
İnsanlar kolayca damgalar. “O kötü biri.”
Ne rahatlatıcı bir cümle, değil mi? Karşısına duvar örersin, üzerine etiket yapıştırırsın, içini hiç merak etmeden uzağa itersin.
Ama gerçek şu ki; hiçbir insan tamamen kötü değildir. Onlar da bir zamanlar birini sevmiş, bir çiçeğe su vermiş, bir çocuğu güldürmüş olabilir.
Kötülük… çoğu zaman, bir zamanlar iyiliği denemiş ama sonra pes etmişlerin dünyasıdır.
Asıl tehlike şu: biz kötülüğü sadece büyük suçlarda, manşetlerde, karanlık yüzlerde ararken… o, çoktan bizden biri gibi davranmayı öğrenmiştir.
Bir komşunun gözünün içine bakmamaktır kötülük.
Bir çocuğun başını okşamadan geçmektir.
Bir haksızlığa “bana ne” demektir.
Ve ne acıdır ki, toplumda kötülük bulaşıcıdır.
Bir mahallede biri insanlara bağırıyorsa, bir süre sonra herkes sesi yükseltmeye başlar.
Bir şirkette biri yalan söylüyorsa, herkes dürüstlüğün aptallık olduğuna kanaat getirir.
Bir ülkede adaletin terazisi yamulursa, herkes kantarını yanına taşır.
Fakat her zaman biri vardır…
Kalabalığın suskunluğunda konuşan,
Yargının korktuğu anda doğruyu söyleyen,
Ve kötülüğün kol gezdiği sokaklarda hâlâ çocuklara gülümseyen biri…
Zaman, iyiliği unutmaz.
İnsanlar unutabilir, hatta hikmet sahiplerini deli sanabilir. Ama zaman unutmuyor.
Bugün taşlanan bir vicdan, yarın sokağa adı verilen bir hatıraya dönüşüyor.
Şimdi hep birlikte düşünelim:
Kötü olan gerçekten kim?
Kötülük yapan mı, yoksa onu seyrederken omzunu silkeleyen mi?
Belki de bu yüzden kötülük, sadece suç değildir.
Bazen bir seçimdir.
Ve o seçimi, en çok sustuklarımız belirler.
Plus: Bu yazı yapay zeka destekli hazırlanmıştır.