Böyle bir şikâyeti hissetmiştik.
Düşmanınızın silâhıyla silâhlanınız, yitik malınız olan ilmi, velev Çin’de de olsa arayınız, bulunuz ve diğer birçok ayet-i kerime, hadis-i şerif ve kelâm-ı kibara dayanarak itiraz edileceğini hissetmiştik. Zira mevzu ile alakalı yazımızın çerçevesi, meramımızın tümünü anlatmaya yetmemişti.
Rabbimizin terbiyesini esas alarak yavrusunu terbiye etmek isteyen annelerin dünyevî beklentilerinden de kısaca bahsetmiştik: Dünya saadeti… Ve dünya saadetine vesile olacak meslekler, kariyerler ve imkânlar… Biz ikazımızı, dünya saadeti bahanesiyle yavrularının yönlerini ahiretten dünyaya çeviren annelere yapmıştık. İmanın altı esasını ve beş şartını yavrusuna yansıtamadan onu “dinsiz felsefenin çerçevelediği fenlere, imkânlar kolaylaştığı için Batı’ya ve Müslümanlığın hiç yaşanmadığı gurbetlere gönderirken; bunu başka annelere iftihar vesilesiyle hikâye eden dindar anneleredir sözümüz. İslâm'ın dâire-i şevketinde olmayan diyarlardaki yavrucuğuna, küçüklüğünde telkin ettiği imanının kâfi geleceğini; yağından ayrılan mumun, sudan ayrılan bitkinin ve gıdadan kopan bedenin zaman içinde sönmelerine benzer bir halle; önce güvendiği imanının, sonra bel bağladığı ahlâkının ve nihayet insaniyetinin zayıflayacağını düşünmeden; oğlum Avrupa mekteplerinde doktur, mühendis, psikolog, programcı veya dilci olsun diye hayâl kuran annelere yazmıştım.
İmanın ibadete vesile olması için, devamlı beslenmesi ve tekâmülü şart değil mi? Güzel ahlâkın serpilip rayihalar saçması da imana bağlı. Bitkinin kökünü topraktan, toprağı su/güneşten koparamayacağımız gibi; yavrumuzun da devamlı şekilde Kur’ânî ders ve telkinlerle İslâm toprağına köklenmiş olması gerekiyor. Bediüzzaman Hazretleri içinde bulunduğumuz dehşetli zamandaki yavrularımıza; her mektebin yanısıra bir Kur’ân medresesi açılmasını esas kabul etmiş. Fen/felsefenin inkâr-ı ulûhiyet tarzında okutulduğu mekteplerin yanına değil, varlıklarıyla iftihar ettiğimiz İmam Hatiplerin yanına kendileri açmış ve etrafına genç Saidleri toplamış, Isparta örneğinde.
Bediüzzaman’ın İkinci Emirdağ ve Isparta hayatını inceleyenler, dinsiz Batı felsefesinden çocuklarımızı koruma usulünü göreceklerdir. Her mektebin yakınında Nur medresesinin açılmasını, talebelerine hararetle tavsiye eden Bediüzzaman, karşıt anlamıyla; Kur’ân’ın manasının tedris edildiği bu medreselere çocuklarını göndermeyen annelerin vay hallerine, demiyor mu? İkinci Dünya Savaşıyla mağlup olan müstebit dinsizliğin azıcık geri çekilmesi, kısmî demokrasi ve Medresetü’z-Zehra’nın şubeleşmesiyle Said Nursî, yavrularımızın ebedî hayatlarının kurtuluş yolunu açmış oluyordu. Hatta bazı okuyucularımız bu teşebbüsün Kastamonu’da Abdullah Yeğin ve Mustafa Oruç ile başladığını da hatırlatacaklardır. Çok ilginçtir ki; Kastamonu Lisesindeki fenleri Kur’ân adesesinden okuyan Oruç tıbba, Yeğin de Dil-Tarihe gideceklerdi.
Tek Parti iktidarlarını sıkıştıran dinsizler baskıyı dayanılmaz raddeye getirdiklerinde, Çocuklarımızı ahirzamanın dinsizlik/ahlâksızlığından kurtaracak meşhur projesini polis gözetimindeki evinden talebelerine yazıyordu.
“Elbette bizlere lâzım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususî dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şakirtleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır.” (Emirdağ Lâhikası, s. 217.)
Bediüzzaman’ın gölgesi Zübeyir’in de aynı süre içinde, Kastamonu’da olduğu gibi, Konya Lisesindeki gençleri Nur dersleriye teçhiz ederek Muhsin ve Ziya gibilerini İstanbul Üniversitesine göndermesi, Bediüzzaman’ın zamanımızdaki annelere mücerrep bir müjdesi değil mi?
Annelerin tercihlerini, vazifelerini, şefkatlerini, fedakârlıklarını ve zamanı doğru okuyup yapmaları; elbette onların dünyevî saadetlerine de fiilî dua olacaktır. Üniversite okumaları uğruna servetlerini ve hatta sıhhatlerini kaybeden annelerin, yavrularının üniversitedeki şartları, çevre, iman ve ahlâkını hesaplamayan annelerin her iki dünyada da zararda olduklarını görüyor ve inanıyoruz.
Meselemiz hem kolay ve hem de zor… Zorundan başlayalım… Hükümetimiz üniversiteleşmeyi Anadolu kasabalarına kadar götürünce, Türk gençliğini Kur’ân’dan uzaklaştırmayı programına almış zındıka da plânlarını devreye soktu. İmansızlık yalnızca Avrupa’da değil, şehit yurdu Anadolu’muzun kasabalarında kol geziyor. Ahlâktan başlayarak imanlarına el uzatmış durumda… İnşaallah devam edelim…