“Demokrasi münâfıkları” olarak da nitelenen Sosyal Marksistlerin (Neoliberallerin) mahiyetini, kamuoyumuz az-çok biliyor.
Kaldı ki, 12 Eylül sürecindeki bütün programlar, icraatlar, tahribatlar, soygunlar, insaniyetin yok ediliş faaliyetleri ve toplumumuzun içine düştüğü derin bozulmanın yekûnu bu cereyana ait olduğundan, okuyucularımızın, bu demokrasi ve insaniyet düşmanlarını iyi tanıdığını düşünüyoruz.
Fakat bazen Kemalist, bazen ırkçı, bazen halkçı ve hatta bazen akıllı, kurnaz olduğundan dolayı Hz. Muhammed’i (asm) takdir edecek kadar sağcı görünen modern Bolşevikleri, okuyucularımız pek tanıyamıyorlar. Kemalistliğe özenen cereyandaki münâfıklığın şiddetiyle, bu karışımcıların temelde inkârcı sosyalist olduklarını, dikkatli araştırmacılarımız bilirler.
İdeolojisinin temeli inkâr-ı uluhiyet, çatışma, semavi dinlere düşmanlık ve ahlâksızlık olup ulusalcı da geçinen ideolojilerin düşman tanımında, bütün Müslüman dinî cemaatler aynıdır: Süleymancı, Nurcu, Nakşibendi, Kadirî ve hatta Ehl-i Sünnet’e mensup bütün Müslümanlar… Zira davaları tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet olan tüm cemaatlere düşmandırlar. Medyalarının arşivine girdiğinizde, bahsettiğimiz hususun müşahhas örneklerinden bolca bulabileceksiniz. Kemalizm’deki samimiyetleri (M. Kemal’in; Lenin, Troçki, Freud, Marx ve Strauss gibi inkârcıları kabul eden yönünü esas alırlar) bu organizeli cereyan mensuplarına; devletin gizli-açık tüm mahfillerine vize olduğundan, onlar, demokrat olmayan hükümetler nezdinde büyük itibar görürler.
Bilhassa ihtilâl dönemlerinde, geçiş hükümetlerinde ve bahusus 12 Eylül’ün devamının zayıf iktidarlarında adeta kılavuzluk vazifesini üstlenirler. ANAP ile AKP hükümetlerindeki kılavuzlukları gibi. Hariçteki müttefikleri (Neoconlar) ile yönetimleri korkuturlar ve onları gayr-ı meşru yollarda yürütürler. Bu gruba en yakın duran ve onlarla en rahat çalışan sağdaki gurubumuzun “Siyasal İslâmcılar” olduğundan kimsenin şüphesi olmasın. Öneminden dolayı farklı bir yazıyla anlatılması gereken müfrit Siyasal İslâmcılarla sosyalist/Marksist devrimcilerin düşünce akrabalıklarını, başka zamana bırakalım. Şimdilik, 12 Mart müdahalesi sonrasında ortaya çıkan Erbakan-Ecevit ortaklığını ve bu ortaklığın meyvesi olan anarşistlerin affını hatırlatmakla yetinelim.
12 Eylül hükümetlerinden AKP, Türkiyeli cereyanlardan çekindiği için –çünkü haricî irtibatını iyi biliyor– onları “Cumhur İttifakı”na dâhil edemiyor. Düne kadar ülkenin ve rejimin baş düşmanı bilinen PKK’nın ilcaat-ı zamandan dolayı protokollere dâhil edilmesiyle, kılavuzcu grupların işleri de kolaylaştı. Zira DEM’in idare, ideoloji ve strateji heyetlerindekilerin ekserisi Marksizm’i benimsemiş olduklarından, AKP içindeki dindarlara ve vatanperverlere ayrılmış alan da bunlara verildi.
Görülen o ki, işi rüşvetlerle kotarmaya çalışan AKP’nin iktidarı elinden alınıyor. 12 Eylül’den bu yana ve AKP’ye destek vermiş dinî cemaatlere mensup memurları, akademisyenleri, askerleri ve bürokratları –geçmişteki “balans ayarı” döneminde olduğu gibi– bahsini ettiğimiz Marksist kılavuzların insafına bırakarak, Kemalistlerin istihbarat güçleriyle dindarları takip edip mağdur edecekler. Ve AKP de korkusundan cemaat mensuplarına sahip çıkamayacak… Korkunun gölgesi de büyüdükçe büyüyecek.
Bu yazıyı, son zamanlarda Risale-i Nur talebelerine karşı, medyada çıkan bazı haberler üzerine yazıyoruz. Bediüzzaman’ın eserlerini dikkatlice okuyanlar, talebelerinin cemaat olarak siyasete, bürokrasiye, kurumlara veya ticarete asla talip olmadıklarını bilirler. Yok, Risale-i Nurları neşrederek Türk milletinin gençliğinin imanını ve aile birliğini kurtarmayı gaye edinmiş insanları sindireceklerine inanıyorlarsa, bizatihi M. Kemal’in ve takipçilerinin tek partili dönemlerinde Nur Talebeleriyle yaptıkları mücadelenin tarihçesini yeniden okusunlar. Zulümde, istibdatta, münâfıklıkta ve dessaslıkta onları geçecek hallerinin ve zamanlarının olmadığını, kendileri de kabulleneceklerdir.
Risale-i Nur’un naşir-i efkârı olan Yeni Asya’nın; altmış seneye yakındır Kemalist/komünist zulümlere karşı, bütün ehl-i imanın, sair dinî cemaatlerin ve mazlumların müdafaasını yaptığını bilen hakperestler, 12 Eylül partisine sızmış Türkiye Neoconcularının medyalarındaki yalanlara, tezviratlara ve ittihamlara beş para kıymet vermezler. Geçmişteki hadiseleri tekrar hatırlatalım. Üniversitenin Kemalist rektörü itiraf etmiş: “Eğer dediğin(iz) o cereyan Risale-i Nur ise, ne siz ve ne de Avrupa onu mağlûp edemez.”