Dindar Cumhuriyetçilik
İsimlere ve resimlere takılı kaldığımızda demokrasiyi kavrayamayız. İstibdada şeriat külâhını geçiririz. Şeriatı da kavrayamayız. Feleğimiz ters döner.
İslâmiyet hürriyet dinidir. Herkese din ve inanç hürriyetini tanımıştır. Vicdan ve fikir hürriyetini tanımıştır. İrade ve teşebbüs hürriyetini tanımıştır.
Kamuyu rahatsız eden davranışlar ise, hürriyet mefhumunun dışında tutulmuştur. Dolayısıyla senin hürriyetin, başkasının hürriyetinin başladığı yere kadardır. Bu, bütün demokrasilerde de böyledir. Hiçbir demokratik ülkede kötülük yapma hürriyeti yoktur. Başkasının hürriyetini çiğneme hürriyeti de yoktur. Hürriyet-i şer’iyenin tarifi de budur. Bu tarife bağlı kalmak şartıyla İslâmiyet’in demokrasi ile problemi olmamıştır.
Bediüzzaman, “Ben dindar bir Cumhuriyetçiyim.” der. “Selef-i salihîne muhalefet ediyorsun.” diyenlere ise, “Hulefa-i Râşidin; herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-i Ekber (ra), Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan, mâna-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.” 1 demiştir.
Şeriatın Demokrasi Tarifi
Bediüzzaman Hazretleri bu cümlesinde, şeriatın demokrasi tarifini de açıklamış bulunuyor. Şöyle ki: Hakikî adalet hâkim olacak. Gerek devlet için, gerek vatandaş için hürriyet-i şer’iye esas olacak. Emirler, yönetmelikler, yasalar, kanunlar milletin efkârını yansıtan ve milletin seçtiği şûrâ ile alınacak. 2 Bütün icraatlar muhalefetin denetimine, değerlendirmesine ve eleştirisine açık olacak. İcraatlarda şeffaflık ve cevap verilebilirlik esas olacak. Vatandaş istediği anda devlet yöneticisine ulaşabilecek, yönetime eleştirisini aktarabilecek, fikirleriyle katkı sunabilecek. Devlet başkanı, içinden çıktığı milletin kralı değil, hizmetkârı olacak.
İslâmiyet’in devlet yönetiminde aradığı temel değerler bunlardır. Günümüz demokrasisinin aradığı çağdaş değerler de bunlardır.
O zaman isimlerde neden takılıp kalalım ki? Bu niteliklerde bir yönetime biz şeriat diyoruz. Çünkü bu niteliklerin her biri İlâhî emirlerle ihdas edilmiştir. Haydi, siz de demokrasi deyin. Çünkü gelişmiş demokrasiler de bu kurallardan vazgeçmiyor. Şimdi; şeriat ile demokrasiyi bilerek karşı karşıya getiriyorlar. Ve ne Asr-ı Saadette, ne Hulefa-i Raşidin döneminde görülmemiş gayr-ı meşrû görüntüleri şeriat devleti adına servis ediyorlar. Ardından şeriatı yuhalatıyorlar.
Böyle bühtan olmaz! Böyle iftira olmaz! Böyle çamur algı kabul edilemez. Gayr-ı meşrû ve müstebit görüntüler şeriatı temsil edemez.
Şeriat despotizme, tek kişi veya zümre istibdadına, halkın denetimine ve katkısına kapalı uygulamalara izin vermez. Böyle bir yönetimin adı şeriat olmaz.
Kelimenin Özüne İnelim
Demokrasinin özünde: Muhatabının kanaat ve inancına saygı ve tahammül, kendi kanaat ve inancını muhatabın üzerinde baskı konusu yapmaktan imtina, herkesin kendi kanaat ve inancını şahane hür biçimde ifade ve temsil etmesi… Yaklaşımı vardır. Bu yaklaşımın aslı ve orijinali şeriatta vardır. Şeriattaki bu mükemmel yaklaşımları başka cereyanlara neden kaptıralım?
Âyet mi dediniz? İşte âyetlerden bir kaçı: Kur’ân-ı Kerîm’in “leküm dinüküm veliye dîn” dediği şey, yani, “senin dinin sana, benim dinim bana!” 3 Yaklaşımı muhataba istediği dini tercih etme hürriyeti getiriyor Keza Kur’ân-ı Kerîm’in, “femen şae fe’lyü’min ve men şae felyekfur”, yani, “Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin!” 4 Yaklaşımı inançta irade hürriyetinin kapısını açıyor. Keza Kur’ân-ı Kerîm’in, “Leste aleyhim bimusaytır”, yani “sen onların üstünde zorba değilsin!” 5 Âyeti de her türlü irade ve teşebbüs hürriyetini teminat altına alıyor.
Keza Kur’ân-ı Kerîm’in, “La ikrahe fi’d-dîn”, yani, “dinde icbar, ikrah ve zorlama yoktur” 6 âyeti vicdan hürriyetini emrediyor.
Bu âyetler, demokratik yaklaşımların, aslının Kur’ân’dan geldiği hususunda yeterince fikir vermiyor mu?
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 423.
2- Şûrâ Sûresi: 38; Âl-i İmran Sûresi:159.
3- Kâfirun Sûresi: 6.
4- Kehf Sûresi: 79.
5- Gaşiye Sûresi: 22.
6- Bakara Sûresi: 256.