Salih Bey: “Kastamonu Lâhikası’nda, ‘Sakın, sakın; dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa hârice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın.’ cümlesinde geçen ‘dünya cereyanları’ ve ‘harice bakan cereyanlar’ kimlerdir? Hangi cereyanlar kast ediliyor?”
Büyük Kazançlar Elimizde
Bahsettiğiniz mektuba Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’un kazandırdığı çok büyük kâr, kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil, istediği bir fiyattan bahsederek başlar.
Risale-i Nur’un — gerek uhrevî amellerde ortaklık düsturuyla binler dua kazanmaya vesile oluşu, gerek iman hizmetini esas aldığından binler sâlih ameli ihtiva eden bir hizmeti ikame edişi, hem ebedî Cennet’i ispat edişi hem de ebedî Cennet saadetini müjdeleyen sırlarla dolu oluşu, gerek fikre ve amele istikamet verişi, gerekse birlik, beraberlik ve muhabbeti ön plana alarak enaniyeti mutlak surette kırması — hiç şüphesiz büyük kazançlar ve kârlar kazandırmaya yönelik hareketinin kıymettar neticelerindendir.
Bu neticelerin bir fiyat istediğini belirtir Üstad Said Nursî Hazretleri. Bunların fiyatını Üstad Hazretleri, “tam ve hâlis bir sadakat ile daimî ve sarsılmaz bir sebat” olarak zikreder.¹
Aksi takdirde, yukarıdaki büyük neticeleri elde etmek mümkün olmadığı gibi, büyük kazanç ve kârları da — maazallah — elimizden kaçırma tehlikesi kaçınılmaz olacaktır.
Aynı havuzda erimek
İhlası, sebatı ve sadakati kırabilecek en tehlikeli fiil ve davranış ise tefrikadır; ayrılıktır, gayrılıktır, ayrı baş çekmektir, ayrı çığır açmaktır, havuzda erimeye direnmektir, enaniyetini ön planda tutmaktır, cemaatle kaynaşmamaktır, kendi benliğini ve ihtiraslarını ayrılık sebebi saymaktır.
Bunun da temelinde, bir buz parçası olan enaniyetini tam bir havuzu kazanmak için o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmemek yatar.
Üstad Hazretleri, “dünya cereyanları”, “siyaset cereyanları” ve “harice bakan cereyanlar” namında birbirini açıklayan ve birbirini tefsir eden üç mefhuma dikkat çekerek, bunların hiçbir biçimde tefrika sebebi yapılmaması konusunda talebelerini önemle uyarır.
Bu cereyanlar, hedefleri bakımından Risale-i Nur’un mesleği ve hedefleriyle örtüşmeyen ve uyuşmayan cereyanların tümüdür. Meselâ partilerdir, günübirlik siyasî veya dünyevî yapılanmalardır, ideolojik görüşlerdir, seküler ve dünyevî düşüncelerdir, menfaat gruplarıdır.
Risale-i Nur’un hedefi ve maksadı bunlardan çok farklı ve çok nezihtir. Risale-i Nur, fertlerin “ruh” yapılarına yönelmiş; ruhların iman esaslarıyla imar ve ihyasına ağırlık vermiş, bütün mesaisini bunun üzerine yoğunlaştırmış, kalplere “Allah sevgisi ve Allah korkusu” yerleştirmeyi hedef bilmiştir.
İhlâs ve uhuvvet zedelenmesin
Böyle nezih ve pâk bir vazifeyi icra esnasında, dünyevî, siyasî veya ideolojik cereyanların ve görüşlerin hiçbirisi dâhile, yani camia içine sokulmamalıdır. Çünkü yolları ayrı, hedefleri ayrı, tarzları ayrı, usulleri ayrı, mesajları ayrı, cepheleri ayrı, kaygıları ayrı, amaçları ayrıdır.
Risale-i Nur talebelerinin Risale-i Nur adına aktif siyasete girmeyişlerinin ve dünyevî cereyanlarda aktif olarak yer almayışlarının bir nedeni de budur.
Aksi takdirde, çabuk cazibe merkezi olabilen dünyevî veya siyasî cereyanlar tefrikaya sebebiyet verecek, ihlas ve uhuvvet esasını zedeleyecektir.
Oysa ihlâs ve uhuvvet her şeyden önemlidir. Bunun hiçbir biçimde sarsılmaması gerekir ve hizmetlerin devamı ile bekası için şarttır. Değil haricî cereyanlar; kendisine herhangi bir haksızlık yapılmış olsa dahi, hiç kimse Risale-i Nur dairesi içinde, “Bu kardeşim bana haksızlık etti; ben buna küstüm!” dememelidir. Böyle bir lüksümüz yoktur! Bu, büyük hatadır.
Çünkü Üstad Hazretlerine göre, o arkadaşın sana bir gram zarar verdiyse, sen ona küsmekle bunun kırk katı olarak hizmete zarar vermiş oluyorsun.²
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 88.
2- Latif Nükteler, s. 39.