"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstibdada dayalı siyasetler, zulümden uzak duramıyor

Süleyman Uçar
21 Haziran 2023, Çarşamba
“Şeriat-ı İlahi, hidayet üzerine tesis edilmiş bir kanunlar manzumesidir. Yüzde bir nispetinde içinde taşıdığı siyaseti dahi meşverete dayanan ve fertlerin cüz-i iradelerini sarf edebilecekleri hürriyet zeminine sahip bir sistem olarak tesis etmiştir. İstibdada dayalı siyasetler, kuvvete dayanarak hakimiyetini devam ettirmek üzerine gittiğinden, zulümden uzak duramıyor. Dinin hak kuvvetini bile kendine alet ederek hizmet ettiriyor.''

DİZİ: Yüzde Biri Anlamak - 1
Süleyman Uçar
[email protected]

Takdim:

Bu başlık altındaki çalışmanın maksadı, din ve siyaset ilişkisinin ne kadar derinliği olduğu, şeriatın tarif ettiği siyaseti anlamanın ehemmiyeti ve “yüzde biri” ifadesinden önemsizlik mânâsını çıkarmanın getireceği zararları dikkate sunmaktır.

“Şeriat-ı Garra’nın bin kısmından bir kısmıdır ki siyasete taallûk eder.” (Münazarat, s.125)

“Şeriat da yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir; yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir.” (ESDE, s.97)

Cenab-ı Hak, insana irade-i cüz’iye vermesiyle, hür bir fıtrat olarak dünyaya  göndermiştir. Fıtratımıza hitap eden Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyeden müteşekkil olan şeriatın kendisi de hürdür. Güzel kokunun burunla buluşması nasıl münasipse, şeriat ve fıtratımız da öyledir.

İdarecilik sorumluluğunu üstlenenler, hürriyete dayanan siyaset anlayışıyla, fertlerin din ile ilişkisini samimi zemine oturtmasına hizmet etmiş olurlar. Şeriatın gönderilişinin maksadı zeminin yüzünü temizlemek ve insanın yüzünü ak etmek içindir. “Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zalimâne tahakkümü mahvetsin.” (ESDE, s.66)”Her şey hür oldu; Şeriat da hürdür, meşrutiyet de.” (ESDE, s.37)

Kur’an medeniyeti ve meşrûtiyetin müspet neticeler vermesinin sebebi, hakka ve hürriyete dayanması, toplumun, fertlerin her tabakasında tatbik edilebilmesidir. Baskıcı siyasetler, hayatını kuvvete bağlı bildiğinden, insanın fıtratındaki habis membaları işletmeye mecburiyet duyar. Nefsi okşayan tarafgirlik, menfaat, makam, mal hırsı, ırkçılık ve korkutmak gibi vasıtaları beslemekle kuvvet elde etmeye çalışır. Şeytan daima tahribe meyyal olduğu gibi, istibdatlar da aynen tahribatçı olurlar. İstibdat hayvaniyetten geldiği için, insan üzerinde şehevî ve gadabî duyguları, ifrat ve tefrit boyutlarıyla  hakim kılar. İnsâniyetin ademine çalışır.

İşin en fenası ise hürriyetçi olan Şeriatla, baskıcı olan istibdadın ruhları taban tabana zıt olduğu halde beraber  gösterilmesi dine atılan en büyük lekedir.

Tüm istibdatlar ve Batı medeniyeti ortak olarak kuvvete dayandığı için geçmişte çok zulümlere imza attığı gibi, istikbalde de aynı anlayış başka elbise ve ismi kendine takarak varlıklarını devam ettirmeye çalışacaklardır. Gizli mahiyetleri anlaşılmazsa zarar vermeye devam edeceklerdir.

Siyasetin istibdat ya da hürriyete dayanması arasındaki fark, hayır-şer arasındaki mesafe kadar uzaktır. İstibdat, beşerin geride bıraktığı bedevilik, kölelik, esirlik ve ecirlik devrelerinin âdetidir. Katılımcı demokrat cumhuriyet ise, beşerin malikiyet devresinin mahsulüdür. Millet olarak cehaletle hukukumuzu bilmezsek eğer, zaafımızdan istifade etmek isteyenler tarafından, orta çağın istibdadı içine çekilmemiz işten bile değildir. Bu nedenle Risale-i Nurlardaki tespitleri dikkate alarak, hürriyet ve istibdadın her alandaki farkını tek tek nazara sunmak lazımdır. Ta ki aldanmayalım. Biz vatandaş olarak yüzde birlik siyaseti doğru yorumlamakla mükellefiz. Ulu’l-emirlerimiz de hem doğru anlamak, hem de doğru tatbik etmekle mükelleftir.

Şeriat ve istibdat ilişkisi

 “Eğer Şeriat tecessüm ve temessül etse idi, istibdadı şeytan gibi tel’in edecekti. Şeriatı bertaraf bırakmayınız; tâ istibdat pis eliyle vücudunu lekedar etmesin.” (ESDE,s.27)    

‘Şeriatı bertaraf bırakmayınız’ ifadesi önemli bir ikazdır. Şeriatın tarafsızlığını kabullenmek, siyasete bir ölçü getirmediğini kabul etmek demektir. İstibdat ya da hürriyet şeklinde olması hiç farketmez demek, şeriatı bertaraf bırakmanın bir tezahürüdür. Bu durumda istibdat o pis eliyle şeriatı lekedâr edebilir.                                             

Risale-i Nur’un siyasi mesleğinin gereği olarak, siyasetin kendi makamında, hürriyete dayanması cihetiyle önemli olduğunu ve hürriyet şartıyla şeriat namına alkışlamanın lüzumunu kabullenmek gerekmektedir.

Şeriatın istibdada müsait olduğu şeklindeki anlayış ise vehametin en zirvesidir. Bu melekle şeytanın birlikte olduğunu düşünmek gibi bir hezeyandır. Said Nursi Divan-ı Harbi Örfi müdafaasında bu noktanın altını özellikle çizmiştir:

“Mütehakkimâne istibdadın Şeriatla bir münasebeti olmadığını beyan ettim. Şöyle ki: ‘Seyyidül kavmi hadimühüm.’ hadisinin sırrıyla, Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zalimâne tahakkümü mahvetsin.”

“Eğer temessül etse, istibdat bir dîv (dev) ve meşru Meşrutiyet bir manevî Süleyman, Şeriat hatem-i Süleyman suretine girerdi. Bu hâsiyet-i tesahhüre mâlik olan, hatem-i Şeriat idi. Taht-ı medeniyette oturan ve efkâr-ı umumiye denilen Süleyman-ı Meşrutiyetin engüştüne lâyık iken ifrit-i istibdat gasp etmişti. Herhangi bir nutuk irad ettimse, her bir kelimesine, kimsenin bir itirazı varsa, bürhan-ı kat’î ile ispata hazırım. Ve dedim ki:

Asıl, Şeriatın meslek-i hakikîsi, hakikat-i Meşrutiyet-i meşruadır. Demek Meşrutiyeti delâil-i şer’iye ile kabul ettim. Başka medeniyetçiler gibi, taklidî ve hilâf-ı Şeriat telâkki etmedim ve Şeriatı rüşvet vermedim. Ve ulema ve Şeriatı Avrupa’nın zünun-u fasidesinden iktidarıma göre kurtarmaya çalıştığımdan, cinayet (!) ettim ki, bu tarz muamelenizi gördüm.” (ESDE, s.94)

İstibdada dayalı siyasetler

Şeriat-ı İlahi, hidayet üzerine tesis edilmiş bir kanunlar manzumesidir. Yüzde bir nispetinde içinde taşıdığı siyaseti dahi meşverete dayanan ve fertlerin cüz-i iradelerini sarf edebilecekleri hürriyet zeminine sahip bir sistem olarak tesis etmiştir. İstibdada dayalı siyasetler, kuvvete dayanarak  hakimiyetini devam ettirmek üzerine gittiğinden, zulümden uzak duramıyor. Dinin hak  kuvvetini bile kendine alet ederek hizmet ettiriyor.

Semadaki güneşin yerdeki mumlara ihtiyacı olmadığı gibi, siyasi istibdadın kuvvetinden destek alıp, dini hayatı tanzim etmek de oldukça yanlıştır. Dinin ve dindarlığın imajını itibarsız hale getirir. İnanmaya zorlamak ve menfaat vaadleriyle sağlanmak istenen dini hayatın içinde ihlas olmayacağı için şeriat bunu reddeder. Çünkü dinin en temelinde, kulun hür irade ve aklıyla, Allah emrettiği için yapması esasdır. Dinin temeli ihlâsa dayanır.

Baskının getirdiği dini hayat ihlâsa zıttır. İstibdadın sermayesi menfaat, makam, tahakküm, tama’, korkutmak, aldatmak, tarafgirlik ve kuvvete dayanmak olduğu için, her birinin ayrı ayrı etkisi altında dini yorumlamanın ve tatbike koymanın bedelinin ağır olduğunu ve dini itibarsızlaştırdığını bilfiil yaşıyoruz.

Üstad, kendine sunulan maddi ve manevi makamları reddetmesinin gerekçesini Nurlardaki ihlâsı muhafaza etmek olarak izah eder. Sıfırla çarpılan her şey tükenmeye mahkumdur. İstibdat altında yapılan her şey onun boyasıyla boyanmaya mahkum olur.

Üstad, istibdat zehrinin İslamiyet içinde ne kadar ihtilafa sebebiyet verdiğini, Münazarat’ın “İstibdâd nedir” bölümünde misalleri ile veriyor. Onu oraya havale edelim.

İstibdat anlayışının Dini yorumlaması

İstibdat anlayışı bireyselliğe, fikr-i infiradiliğe, tahakküme dayandığından, meşveret ruhundan ve ortak akıl kazanımından mahrumdur. Bu hususiyet ayet ve hadislerin yorumlanışında da etkili olmaktadır. Dinin meselelerini baskıcı bir mantıkla ve hususi meşrebinin kalıplarına sıkışmış olarak ele almak, konuyu vasattan çıkarıp, ifrat veya tefrite dayanan bir manaya büründürür.

Üstadın, meşrutiyet-i ilmiye ismini verdiği mânânın açılımında şöyle bir kazanım var ki: Ayet ve hadisleri birbiriyle meşveret yaptırarak ve doğru fenlerin de desteğini katarak, ortak akılla verilen manalarda vasat bir çizgi, ihata, kıvam ve Kur’an’ın genel ruhuna uygun, her fıtratı tenvir eden hakikatler ortaya çıkarılıyor.

İstibdadın tesirinden ne kadar uzak durulabilirse, o nisbette ‘Doğru İslamiyet’ kavramının özü ortaya konabiliyor. İslamiyete layık doğruluğun gerçekleşmesi yine istibdat ruhundan uzak durduğumuz nisbette açığa çıkıyor. Asr-ı Saadet modelinin ve o asırdaki yüksek mânâların günümüze kadar parmakla gösterilmesi bunun delilidir.

Asrımızda Risale-i Nurlar, istibdattan son derece uzak olarak ayet ve hadisin manalarını aklî ve mantıkî olarak ortaya koymuş. Cadde-i kübra-yı Kur’aniye mesleğinin parlak bir mazharı olmuş.

Risale-i Nur’dan bir misalle konuyu tamamlayalım:

Baskıcı siyaset, Maide suresi 44’deki “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse” ayetini, dinin kuralları kuvvet yoluyla uygulanmalı şeklinde anlamış. İstibdadın mizacı ayetin yorumuna kendi rengini karıştırmış. Halbuki aynı surenin içindeki 99. Ayet ‘Peygambere düşen ancak tebliğ ekmektir’ buyuruyor. Kasas suresi 56‘da ‘Sen sevdiğin kimseyi hidayete getiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir’ ayetleri var. Bu ayetlerin manası gayet açıktır. Kur’ân’ın hiç bir mümine, zorla kabul ettireceksin şeklinde bir sorumluluk yüklemediğini  anlayabiliyoruz. Peygamberlere dahi yüklenmeyen vazifeyi, siyaseti tahakküm aracı olarak görenler, bir tek ayetten çıkardığı yanlış mana ile herkese, zorla da olsa Allah’ın indirdiğini uygulayacaksın gibi, sorumluluğu siyasetin kendine çıkartan bir yorum yapıyor. Said Nursi hazretleri ‘kim hükmetmezse’ ifadesinden kastedilen mananın ’kim tasdik etmezse’ demek olduğunu izah ederek,istibdada açık bir yorumdan uzaklaştırmıştır.

Başka ayetlerin ruhuyla çakışan ve fıtrata tatbik etmeye müşkilatı bulunan manaları Kur’an kabul etmez.

Risale-i Nurlar ayetlerin izahını, hürriyet-i ilmin esaslarıyla ortaya koymuş ve Kur’an’ın kabulüne liyakat kesbetmiş nûranî bir eserdir.

DEVAMI VAR

Okunma Sayısı: 3875
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı