“Tahran’da 13 Eylül’de ‘ahlâk polisi’ olarak bilinen devriyeler tarafından kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra komaya girerek hastaneye kaldırılan Mahsa Emini’nin 16 Eylül’de ölmesi ülkede infiale yol açmıştı.
Tepkiler üzerine Tahran polisinden yapılan açıklamada, İrşad devriyesinin Emini’yi bir saatlik “brifing” için karakola götürdüğü, genç kadının burada aniden bilincini kaybetmesi ve kalp rahatsızlığı yaşaması üzerine hastaneye sevk edildiği belirtilmişti.” (www.yeniasya.com.tr)
Neticede şu anda gösteriler ülke geneline yayılmış durumda. Protesto yürüyüşlerinde güvenlik güçlerinin de aralarında olduğu 35 kişinin öldüğü bildiriliyor.
Geçtiğimiz haftalarda “Hicab ve Acem kızları” yazımızda İran’da kadın ve tesettür konusunu ele almaya çalışmıştık. Ne yazıktır ki hadiseler provokasyonlara açık ölümlü çatışmalar boyutuna gelmiş durumda.
İKNA ODALARI
İran’da “brifing” için karakola götürülen hanımı okurken, ülkemde 28 Şubat döneminde üniversitelerde kurulan “ikna odaları”nı hatırlamamak mümkün mü? Başörtülü talebeler üniversitedeki vazifeli hocaları tarafından başını açmaya ikna edilmeye çalışılıyordu. Çoğu genç kızımız yapılan baskı yüzünden okulunu bıraktı. Ancak yıllar sonra çıkan af ile eğitimini tamamlayıp mesleğini icra etmeye başlayabildi. (Aynı tablo kamuda çalışan başörtülü hanımlar için yaşandı.) 1980 ihtilali akabinde de benzer hadiseleri yaşadık, şahidiyiz. 1960’lı yıllardaki Hatice Babacan ile başlayan olayları da büyüklerimizden dinleyerek, gazetelerden ve kitaplardan okuyarak öğrendik. Velhasıl ülkenin başörtü dosyasında sicili hayli kabarık.
Şimdilerde ise ülkemizde ilginçtir ki, bir yandan “başörtülü tesettürsüzler”in sayısı artarken bir yandan da başörtüsünü bırakanlar çoğalmakta. Rabbimiz bizim yaş kuşağını ilginç bir dönemde yaşamak için yaratmış! (Çinlilerin bedduası geliyor aklıma: İlginç zamanlar yaşayasın!)
GERİ BİLDİRİM
Yazılara gelen geri bildirimler yazan için çok kıymetli. Zira yazının okuyucu aynasındaki aksini müşahede edebiliyorsunuz. Mehmet Bey “Hicab ve Acem kızları” yazısına çok önemli bir noktayı gündeme getiren yorum yazmıştı: “Örtüye cüzi iradeler karar vermeli. Uzağa gitmeye gerek yok. Dindar kılıklı özel okullara gidip oradaki bayan öğretmenlerin altyapı yatırımı yapmadan kapanmayı ‘kapanınca biz de şirin şirin olduk. Daha güzel olduk’ ifadeleri kız çocuklarını öğretmenin gözüne girmek için kapanmaya ittiğini ve fakat bir müddet sonra açan çiçeğin ‘kalıcı’ olmadığını müşahede ettik. Metot hataları ne kadar konuşuluyor. Kalpler kimin elindeydi? Bu neden sorulmuyor?” demişti değerli okuyucumuz.
HÜLASA
Böyle bir ortamda Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’an’ın tesettür emrini kadın ve erkeğin fıtratı temeli üzerinden (biyolojik, psikolojik, sosyolojik…) ele aldığı Tesettür Risalesi başucu eserlerimizden birisi olmalı.
Hele de “Kadın ve erkek cinsi yoktur. Kim nasıl hissediyorsa o cinstendir” tartışmalarının yapıldığı günümüzde…