Mogan Gölü, Ankara’nın önemli doğal zenginliklerinden biri. Mogan’dan akan sularla beslenen Eymir Gölü de Başkent sakinlerinin bisiklet sürdüğü, gezinti ve spor yaptığı tabiat güzelliklerinin başında geliyor.
Mogan’da yaşanan her türlü kirlenme Eymir’i de etkiliyor. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) akademisyenleri 18 yıldır her iki göldeki değişimi yakından takip ediyor. 15 günde bir Eymir’deki 4, Mogan’daki 6 istasyondan su numunesi alan akademisyenler, 18 yılda Mogan’dan toplam 22 bin 156, Eymir’den ise 15 bin 436 su örneği alarak analiz etti. Bu göllerle ilgili uluslararası dergilerde 17 makale yayınlandı. ODTÜ Biyoloji Bölümü, Limnoloji Laboratuvarı Tatlısu Ekoloğu Prof. Dr. Meryem Beklioğlu, Eymir ve Mogan göllerinin hidrolojik (su ile ilgili) değişimlere çok hassas olduğunu belirtiyor.
Göllerin doğal hidrolojik yapısını koruyan sulak alanlara müdahale edilmesinin göller için büyük tehdit oluşturacağını ifade eden Beklioğlu, “Mogan Gölü, yüzde 70-80 güneydeki sulak alandan besleniyor. Bu sulak alana yapılan müdahale her iki göle de zarar verir.” dedi. Beklioğlu, Mart 1997’den beri her 15 günde bir Mogan ve Eymir göllerindeki fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişkenlikleri tespit etmek için göller, göllerin girdi ve çıkışı olan su kaynaklarından örnek aldıklarını anlattı.
Mogan’da olan her türlü kirlenmenin Eymir’i de etkilediğini vurgulayan Beklioğlu, “2003-2008 arası çok ciddi kuraklık yaşandı. Sıcaklık artışı göllerin hacminde düşüşe neden oldu, buna bağlı olarak sudaki artan besin tuzları, bitkisel planktonları artırdı. Ötrofikleşme (besin ağının bozulması) ve tuzlanma yaşandı. Hidrolojik olarak normal olan yıllarda Mogan gölünde bütün suyun değişmesi bir yılı buluyor, Eymir’de 6 ayda değişiyor. Göldeki su seviyesi düşünce su yenilenmiyor ve bu hem tuzlanmayı hem de ötrofikleşmeyi tetikliyor.” diye konuştu.
Değişimleri anlayabilmek için uzun dönemli izleme programlarının büyük önem taşıdığını dile getiren Beklioğlu, şu bilgileri verdi: “Yarı Akdeniz iklimindeyiz. Küresel ısınma ile modellerin öngördüğü gibi kuraklık daha da artarsa havzadan besin tuzu gelmemesine rağmen sistem hem ötrofikleşip hem tuzlanabilir. İlk bulgularını 2003-2008 yılları arasında tespit ettik, bilimsel dergilerde yayınladık. Eymir Gölü, hacminin yarısını kaybederek, 4 milyondan 2 milyon metreküpe düştü. 2008 sonrasında ıslak periyoda girdik. Hızlıca su seviyesi yükseldi, göl ayağı aktığı için besin tuzları azaldı. Su yenilendi, tuzlanması azaldı.”
Küresel ısınma sonucu 2040-60 yıllarında sıcaklıkların 2 ila 4 derece yükselmesiyle birlikte buharlaşmanın artmasının beklendiğini dile getiren Beklioğlu, bilim insanlarının öngörülerini şöyle anlattı: “2040-60’ta Akdeniz Havzası’nda yüzey suyu akışlarında yüzde 30-40’lık azalma bekleniyor. Bu da göllere ve akarsulara daha az su geleceğini gösteriyor. Türkiye, suyunu en yüksek verimlilikle kullansa bile doğal olaylardan dolayı suyun yüzde 30-40’ını kaybedebilir. Böylece göllerde su seviyesi düşebilir, hidrolik bekleme süreleri uzayabilir ve böylece göller, tuzlanarak, ötrofikleşebilir. Belki bir kısmı da tamamen kuruyarak yok olacaktır.”
Türkiye’de suların bilinçli kullanılmasının önemli olduğunu dile getiren Beklioğlu, şu tespiti yaptı: “İskoçya’daymışız gibi her yere çim ekiliyor ve sürekli çimleri sulayarak sularımızı heba ediyoruz. Su zengini gibi su ihtiyacı çok yüksek ürünler şekerpancarı, fasulye, ay çiçeği ekiliyor. Uzun vadede ekonomik olan bir aktivite ekolojik değerleri korumaya yönelik olandır.”
Ankara’da doğa yürüyüşü yapmak ve bisiklete binmek isteyenlerin Eyimir’e gittiğini hatırlatan Beklioğlu, “Kelebekleri, bitkileri tanımak isteyenler Eymir’e, kuş gözlemek isteyenler Mogan’a gidiyor. Her yer AVM, her yer ev olamaz.” diye konuştu.