Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Duâ ile ilim arasındaki esrarlı bağlantılar



Duâ ve ilim vasıtasıyla mükemmelleşmek için bu dünyaya gönderildiğimize; mahiyet ve potansiyel yetenek itibariyle de her şey ilme bağlı olduğuna göre; duâ ile ilim arasında derin, esaslı, esrarlı bağlar olmalı. Acaba ne gibi bağlantılar var? Bunları tahlil etmeden önce bir iki noktayı vurgulayalım:

Sonlu olan, sonsuzu kapsayamaz, anlayamaz. Sonsuz Kudret Sahibi, gizli hazinelerinin ve bazı sırlı hakikatlerin ve sonsuz olan isim ile sıfatlarının tecellîlerini anlayabilmemiz için bize bir ölçü, bir kıyas olması için isimlerini, sıfatlarını hissettiriyor. Yâni, Allah (c.c.) Alîm-i Mutlaktır, Kadir-i Mutlaktır, Semi’-i Mutlaktır, Basir-ı Mutlaktır, Habib-i Mutlaktır ve hakezâ… Dolayısıyla insana cüz’î bir ilim, güç verdiği gibi, işiten ve gören sıfatlarını idrak edebilmemiz için de cüz’î bir işitme, görme duyusu, sevgi ile sâir duyguları vermiştir.

İlmin verilmesinin sebeplerinden birisi, insanın Cenâb-ı Hakk’ın arzında halife olması ve O’nun hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etmesi içindir. Bu ise tam bir ilme bağlıdır.1

İlim ile duâ arasındaki gizemli bağlara geçersek;

* Rabbimizin sıfatlarından birisi Alîm’dir. Alîm; olmuş, olacak her şeyi bilmesi, ilminin haricinde hiçbir şeyin bulunmamasıdır. Her şeyi kuşatan “Alim” sıfatının bir hakikati olduğu gibi; her mükemmelliğin, her ilmin, her fennin de yüksek bir hakikati olmalı. O hakikat de bir İlâhî isme dayanır. Herbir fen ve sanat; pek çok perdeler ve çeşitli yansımalarla muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla olgunlaşır; hakikat olur.

Meselâ geometri bir fendir. Hakikatı ve son noktası, Cenâb-ı Hakkın Adl (her şeyi yerli yerine koyan) ve Mukaddir (her şeye bir ölçü, denge getiren) isminin aynasında o ismin hakîmâne cilvelerini haşmetiyle müşâhede etmek, gözlemlemektir. Tıp bir fendir, hem bir sanattır. Son noktası ve hakikati; Hakim-i Mutlak’ın (Her şeye hükmeden, her şeyi hikmetle yapan) Şâfî ismine dayanıp büyük eczanesi olan yeryüzünde Rahîmane cilvelerini, şefkatli yansımalarını, ilâçlarda görmekle, tıp olgunlaşır, hakikat olur.2

İşte bunun gibi bütün fenler, “istidat (potansiyel yetenek), hal, kal/söz, zihin” diliyle yapılan duâ, istek ve arzuların; dolayısıyla her ilim disiplini, her branş, Esmâ-i Hüsnâ’nın cilvelerini/yansımalarını yakalamanın bir sonucudur.

* Allah’ın sonsuz olan isim ve sıfatları her tarafa nüfuz etmiştir. İstek, arzu ve meylimizle onlara mazhar oluruz. Marifetullah ile Allah’ın isim ve sıfatlarını anlar, öğrenir; duâ ile Cenâb-ı Hakk’ın başta Rab, Rahman, Rahim olan ve istimdat istenilen isim ile sıfatlarının kapsam alanına gireriz.

* Hâlık-ı Rahîm olan sonsuz merhamet sahibi Yaratıcı, bir kuşun tüylü elbisesini hangi kanunla değiştiriyor, tazelendiriyorsa, aynı kanunla, her sene dünyanın elbisesini yeniler. Hem o aynı kanunla, her asırda dünyanın şeklini değiştirir. Hem hangi kanunla atomu tahrik ederse, aynı kanunla dünyayı döndürüyor. Ve o kanunla âlemleri böyle çeviriyor ve güneş sistemini gezdiriyor.3

Bu dehşetli bir sırrı daha açıklıyor: Kâinat, bütün parçalarıyla tek bir vücuttur. Unsurlar, yıldızlar, dünyamız ve biz, bu vücudun bir hücresi veya bir organı gibiyiz. Dolayısıyla kâinatın bir ucunda neler var ve neler dönüyorsa öbür ucunda ve uzvunda, organında da aynı faaliyetler hüküm sürüyor.

Kâinatın her sayfası bir kitap ve her satırı bir sayfa kadar mânâları ifâde ettiği gibi; her âyet-i tekviniyesi (oluşsal âlemle ilgili delili, güneş, ay, hava, su gibi bütün unsurları) ve herbir kelimesi, hattâ herbir noktası, hattâ herbir harfi birer mu’cize hükmünde cismânî bir Kur’ân, bir kitaptır.4

Ve kâinat; bin birlik perdeleri içinde bir gül goncası gibidir. Belki O’nun isimleri ve genel fiilleri sayısınca birlik elbiseleri giymiş bir tek insan-ı ekber diye tabir edilen büyük bir insandır. Belki yaratılmış varlıklar sayısınca dallarına tevhid (birlik) mühürleri asılmış; her şeyi en uygun biçimde dizayn edilmiş tubâ ağacıdır.5

Dipnotlar: 1- İşâratü’l-İ’câz, s. 240-241; 2- Sözler, s. 273; 3- Mektûbât, s. 281; 4- Şuâlar, s. 238; 5- A.e.g., s. 31.

21.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (20.06.2006) - Tekâmül ve gelişmek için geldik

  (19.06.2006) - Yaratılışımızın ana gayesi: İlim ve duâ

  (17.06.2006) - Kur'ân, tükenmez bir ahlâk kaynağıdır

  (15.06.2006) - Kur'ân baştan sona ahlâk manzumesidir

  (14.06.2006) - Beşerî akıl ve vicdan ahlâkî değerleri bulamaz mı?

  (13.06.2006) - Allah emreder, güzel olur

  (12.06.2006) - Ahlâkın kaynağı

  (11.06.2006) - Ahlâk ve kader

  (10.06.2006) - Hür irade ve ahlâk

  (09.06.2006) - Ahlâkî ve içtimaî ölçülere uyuyor muyuz?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004