“Devlet adamı” lâfını çok duyarız da, “millet adamı” tabirini bilmeyiz bile. “Devleti iyi bilir” nitelemesi ile bürokratın kasavetli duruşuna bir okka iltifat da biz katarız, lâkin “insanı iyi bilir” takdirini hak edeni çok fark etmeyiz.
“Güçlü devlet geleneği” ile övünürüz de, bu övüncü içten kabullenen kaç vatandaşa, devletin bürokratları olarak nasıl bir muamele yaptığımızı fazla düşünmeyiz galiba.
Bürokratın “masa-kasa-yasa” üçgeninde vazgeçilmezliğini ve bilgi birikimini bir sonraki terfi için basamak yaparken, acaba milletin genel terfisi için kendisine teşekkür edilmese de görmek istediği kaç işe zaman ayırır?
Acaba tavassutsuz, üst düzey bürokratlarla ne kadar rahat görüşebilirsiniz? Sizi ne kadar dinlerler? Sekreterleri üzerinden bağlanmak istediğiniz bir “üst düzey”e ne kadar rahat ulaşabilirsiniz? Bitmeyen senfoni ile “toplantıda” beyanı ne kadar inandırıcı gelir size? Bu sözü diline pelesenk eden hanımefendi bile ne kadar inanarak söyler?
Sonra “Biz size döneriz” sözünü duyduğunuzda, güven duygunuz kabarıyor mu? “Döneriz” tabiri maksada uygunluğunu nasıl tahakkuk ettiriyor? Es kaza size dönüldüğünde, sizin randevu talebiniz karşısında “Uygun bir zamanda görüşelim” kıvırmasıyla ve sizi de önemsediğini belirten ezberle hangi amacınıza ulaşabilirsiniz?
Bürokrat, pratik düşünerek, “Buyurun sizi dinliyorum” dediğinde telefonla talebinizi aktardığınızda, bulunduğu ortamda bir kamerayla gözlemlense, acaba sizinle hemhal bir fotoğraf çıkar mı?
Dahası, “Bu konuyu bir araştırayım, size bilgi vereyim” dediğinde, siz de “zahmet olacak” mukabelesinde bulunduğunuzda, yeni dönem bürokrasi diliyle “estağfurullah” sözcüğünü duysanız bile, gerçekten size bilgi demeti sunulur mu? Sunulduğunda bile işinize yarayan bir çözüm var mıdır? Sadece boca edilmiş karmaşık bilgi yığınağı mı oluşur?
“Yarın bir daha görüşelim” umudunu aldığınızda ise o gece—eğer safsanız—rahat uyumanın keyfiyle sabah aradığınızda, karşınızdaki ses “beyefendi il dışında” diyorsa, yine iyi niyetle “herhalde acil bir durum söz konusu olmuş” düşüncesiyle bir başka uygun zamanda arama güvencesi alarak telefonu kapatıyorsunuz.
Farz edin, sizi kabul ettiler, dinlemeye başladılar. Acaba sizde merak ettikleri, isteğiniz ve içinden çıkılmaz zorluğunuzun ıztırabını hafifletici bir odaklanma mı olur, yoksa mevzuat efendinin bildik tebliği mi öne çıkar?
Bir şey daha, sizin kimlik, kişilik, referans, soy, sop, memleket, kimden ve kimlerden olduğunuzdan, tanıdık, bildik bir sima veya şahsiyetle gölge kabilinden bile olsa bir bağınız, ağınız var mı, yok mu, sonrasında ne işine yarayacağınıza kadar uzun ve akıllı, bazen de pratik ve kestirmeden bir yoklamadan geçirilmeniz ise işin en tabiî yanı.
Bir de, heyecanla konuşmanızı tamamladıktan sonra “Bir bakalım. Biraz düşüneyim” deniliyorsa, Allah’tan Hazret-i Eyüb’ün sabrını isteyin.
Bürokrasi, bir anlamda umut tacirliği olmuş. İnsanların işini görmekten ziyade görüyormuş algısı kazandırma san'atına dönmüş. Politik aklın pratiği olmuş. Yani duble siyaset üreticisi. Vatandaş değil, vatandaşın seçtiği ve onun da kendisini seçmesinden kaynaklanan iki katlı seçim sonucu üstlendiği “yüksek rolün” topuklarını yere vura vura gücünü hissettirme yarışı olmuş.
Haksızlık etmeyelim. Yeni versiyon bürokrat daha “akıllı, hesaplı ve görünüre bulaşmayan” bir stratejinin “çözüm ortağı” olmayı yeğlemiş; “Bugün git yarın gel” yerine, “Bugün gelme, yarın da meşgulüm, sonra görüşürüz”e dönmüş.
Cumhuriyetin halk egemenliği, otokrasinin ve bürokrasinin “kaynak ve bilgi” merkezine oturmasına dayalı tehdidi ve vatandaşın kendini güçsüz görmesi, “efendim”i enflasyona çevirirken, “peki”yi azdırıyor, “anladım”ı yok ediyor. Buyurgan yetki ve imtiyazla kıvrak zekânın ilkesiz dayatmaları sizi ezip geçiyor.
Kalıpların bağnazlığı ve kuralcı oligarşi “çözüm”ü öğütürken, kendi sürecini ve ömrünü uzatıyor.
Vatandaş odaklılığa inanan beri gelsin. Gerisi “âli menfaat”tır. Bürokrasi demokrasiye emanet edilene kadar devam edecek sorgulama zihinleri çözerse, çare yakındır.
Yoksa sabırlı olmaya devam...
12.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|