Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

“Ben” değil, “Biz” sistemiyle çalışan cemaatin gücü



“Topluluk/grup” anlamında olan cemaat; aynı düşünce, aynı duygu, aynı hedef, aynı görüş ve ideâlleri paylaşan fertlerin bir araya gelerek oluşturdukları içtimâî/sosyal birlikteliktir. Cemaatin en belirgin özelliği, “Ben” değil, “Biz” duygusudur. Asıl hedefi herhangi bir maddî çıkar değil, manevîdir, hizmettir. Dolayısıyla fertler, “Ben böyle düşünüyorum, böyle olmalı!” veya, “Cemaat yanlış yapıyor, öyle değil, böyle olmalı!” diye çıkış yapamaz. Bu, “enaniyetini/benliğini havuza atıp eritmeye”, yani, “Biz!” prensibine aykırıdır. Bireyleri bir arada tutan da resmî prosedür değil, gönül, duygu bağları ve prensiplerdir.

Cemaat müesseselerinde de eğitim-öğretim süreci devam ederken kimi zaman iletişimde kopukluklar da yaşanır. Zira, insan olan yerde problem vardır. Bu zeminini kayganlaştırıyor. Önemli olan problemleri çözmek, engelleri aşmak, sıkıntıları atlatmak için ferdî hareket değil, yine cemaat şuuru, yardımlaşma ve dayanışma ile onları aşmaktır. İşte, iletişim ve etkileşimin sağlıklı olabilmesi, psiko-sosyal yapımızı ve cemaatin işleyiş sistemini öğrenmek son derece önem arz eder.

Şahs-ı mânevî olan cemaat fertlerden oluşur. Manevî gelişme ve üretim; cemaat sisteminin düzenli ve sağlıklı işletilmesiyle sağlanabilir. Üretim, “cemaate intisap edip dahil olanların cemaat veya cemiyetin kanunlarını ihlâl etmemesine”1 bağlı. Bu da, ferdin istişare/danışma, ittifak, uhuvvet, muhabbet gibi temel mefhumları anlama, benimseme, özümseme ve pratiğe geçirmesi nisbetindedir. Eğer empati ve bunun gereği iletişim, dayanışma ve yardımlaşma sağlanamazsa, ferdî fikirlerin ve şahsî tasavvurların girdabına, yani, tekrar yalnızlığın, bireyselliğin pençesine düşülür.

Cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur.2 Fert dahi de olsa, cemaatin şahs-ı manevîsine karşı sivrisinek kadar kalır.3 Şahıs ne kadar güçlü ve dahi de olsa şahs-ı mânevîye (birçok bireyden oluşan güce) karşı mağlûp düşebilir.4

Bir hadiste, “Cemaatle kılınan namazın, yalnız başına kılınandan yirmi yedi kat sevaplı olduğu”5 beyan edilir. Bu aynı zamanda İslâmda cemaate verilen önemin bizzat Resûlullah’ın (a.s.m.) dilinden ifadesidir. Birlik, beraberlik ve bütünlük, ancak bu ulvî yollarla gerçek mânâda sağlanabilir. Öyle ise, cemaatle yapılan hizmet, tefekkür, sosyal faaliyetler de ferdin/bireyin yaptıklarından kat kat üstün olmalı. İşte cemaatleşme, bu ihtiyacı en güzel ve azamî istifade edilecek derecede temin ederek; fikir, kültür ve tecrübe alış-verişine de hizmet eder.

Cemaat şuuru, birlikteliği meyve verir. Aslında bir gruba fiilen dahil olmadan da bu şuur geliştirilebilir. Ne var ki, pratik hayata yansıması için gönül birliğinin yanında fiilî birliktelik de lâzımdır. Özellikle günümüz cemaatleşmeyi zarurî kılmaktadır. Çünkü, “Zaman cemaat zamanıdır.”

Maddî konularda da bu böyledir. Hem san'at, hem de mal üretimi için cemaatleşme, şirketleşme, ekipleşme şarttır. San'at ve üretimde iştirak, şirketleşme, birlikte hareket, müthiş üretimi doğurduğunu Bediüzzaman şu meşhur örnekle nazara verir:

“Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü’l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir, ve hâkezâ... Herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet süratle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a’mâl düsturuyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler.”6

Mânevî işler, hizmetlerde de cemaatleşme harika sonuçlar doğurur.

Dipnotlar:

1- Muhakemat, s. 21.; 2- İşârâtü’l-İ’câz, s. 162.; 3- Sünuhat, s. 52 4- Emirdağ Lâhikası, s. 63.; 5- Tirmizî, Salât, 161.; 6- Lem’alar, s. 169.

15.09.2007

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.09.2007) - Eğitim ve dayanışma müessesesi: Cemaat

  (10.09.2007) - Yüz binlerce şifaya vesile olabilirsiniz!

  (01.09.2007) - Gül de incitilmemeli, gülistan da, bağban da

  (30.08.2007) - Zekâ nedir, nasıl işler, nasıl geliştirilir?

  (28.08.2007) - Risâle-i Nur ve akıl

  (26.08.2007) - “Kalbe ihtar”, akıl yürütme ve “akleden kalp!”

  (25.08.2007) - “Kalbe ihtar”, akıl yürütme ve “akleden kalp!”

  (24.08.2007) - Kimin etkisinde kalıyor, kimi dinliyoruz?

  (23.08.2007) - Din başka nasıl alet olur ki!..- 2

  (22.08.2007) - Din başka nasıl alet olur ki!..- 1

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri