Hadis-i Şerifte insanların işlediği üç zulüm çeşidinden bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi ve en büyüğü Allah'a şirk koşmaktır. Şüphesiz Allah'ın nezdinde insanların Rablerine ortak koşması büyük bir zulümdür. Bu durum aynı zamanda bütün mahlûkatın hukukuna geçmek, onlara da zulüm etmek demektir. Bütün mahlûkatın hakkının alınması da ancak ebedî bir şekavetle mümkün olacaktır. Bu sebeple şirk zulmünü irtikap edenlerin hiç affedilmeyeceği, yine Resûlullah (asm) tarafından ifade edilmektedir.
İkinci çeşit zulüm ise, insanların Rabb-i Rahîme karşı görevlerini yerine getirmemesi ve günah işleyerek nefsine zulmetmesidir. Rahmeti nihayetsiz olan Rabbimiz bu zulmü affedebilmektedir. Nitekim Hz. Yunus'un (as) kıssasında geçtiği gibi, Allah'tan izin almadan halkını terk eden Hz. Yunus, daha sonra yaptığı hatayı, işlediği günahı anlamış ve Rabbine işlediği günahtan, nefsine işlediği zulümden dolayı Allah'a bağışlanması için duâ etmiştir. Neticede Rabb-i Rahim, Hz. Yunus'un nefsine karşı yaptığı zulmü affederek onu balığın karnından kurtarıp hayata geri çevirmiştir.
Günah işlemek sûretiyle nefsine zulüm eden insanların önünde her zaman tevbe etme imkânı bulunmaktadır. İnsanoğlu hayatta olduğu müddetçe tevbe kapısı açık kalmakta ve yaptığı hatayı anlayan insanlar bu kapıdan girerek Allah'ın rahmet deryasına dalma imkânını elde edebilmektedir. Ayrıca Mahkeme-i Kübrâ'da, işlenen güzel amelleri günahlarından fazla olan kullarını da Rabbimiz affederek rahmetiyle şad edecektir. Bu konuda biz günahkâr insanlara düşen, Allah'ın rahmetinden ümit kesmemektir.
Üçüncü çeşit zulüm ise, insanlara karşı işlenendir ki, bu zulmü Rabbimiz affetmemekte ve mutlaka zulüm işleyen insanları aynı zulme maruz bırakmaktadır. Zira Rabbimiz mazlûmun âhını yerde bırakmaz. Onun merhamet ve şefkatı buna izin vermemektedir. Resûl-î Ekrem Efendimiz (asm) başka bir hadis-i şerifinde de insanlara zulüm edenlerin cezalarının bu dünyada da verileceğini belirtmektedir.
Bildiğimiz gibi, insanoğlunun işlediği bir çok günahının karşılığı olan cezalar Mahkeme-i Kübrâ olan Haşir'den sonra verilecektir. Bu sebeple işlenen bazı suçların cezaları o büyük mahkemeye bırakılmaktadır. Peygamberimiz (asm), anne-babaya karşı işlenen suçlarla, insanlara yapılan zulümlerin bu dünyada da karşılığının verileceğini ifade buyurmaktadır. Bu suçlar için mühlet verilmemektedir.
Âyet-i Kerimede belirtildiği üzere "Muhakkak şirk büyük bir zulümdür." Bu zulmü işleyerek ölen insanlar, dünya imtihanını tümüyle kaybetmişlerdir. İnsanların günah işleyerek, İlâhî emirleri yerine getirmeyerek işlediği zulüm suçları ise, insanların sonradan pişmanlık içine girip, Rahim olan Allah'tan af dilemesi neticesinde affedilebilmektedir. Bu durum bütün günahlar ve zulümler için de geçerlidir. Hayatı Allah'a şirk koşarak geçen bir insan bile hayatının sonunda yaptığı hatayı anlayarak tevbe edip, Allah'ın rahmetine sığınırsa affedilme şansı bulunmaktadır.
Üzerinde durmamız ve unutmamamız gereken bir durum ise, insanların mağdur edilmesiyle işlenen zulümlerin hem bu dünyada karşılığı verileceği hem de ahirette cezasının verileceği gerçeğidir. Bu sebeple insanların bu dünyada zarar verdiği insanlardan mutlaka helâllik alması gerekmektedir ki, kul hakkı üzerlerinde kalmasın.
Bir kısım insanların her üç zulüm çeşidini de işleyerek affedilme şanslarını tamamen kaybetmeleri ise çok vahim bir durumdur şüphesiz. Böyleleri için "Zalimler için yaşasın Cehennem" demekten başka insanların yapabileceği bir şey yoktur. Burada "Cennet ucuz değil Cehennem dahi lüzumsuz değildir" hakikati aklımıza geliyor ve Adalet-i İlâhiye'den hiç kimsenin kaçma imkânını bulamayacağı gerçeğini hatırlamadan edemiyoruz.
Firavunların, Nemrutların, Şeddatların bile kaçamadığı ölüm gerçeğinden günümüzün zalimlerinin de kaçamayacağını hatırlayarak tesellî buluyoruz. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak ve herkes mutlaka işlediği günah ve zulüm oranında cezasını görecektir. İnananların bunda zerre kadar şüphesi olmamalıdır.
01.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|