Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Jüritokrasi ve fitne



Kendi hâlinde ebedî bir muhalif olan Niyazi Mısri hikemiyat diliyle sanki günümüzdeki sıkıntıyı perde arkasından zamanında görmüş birisi. Mevaidu’l İrfan gibi kitaplarını bazı kayd-ı itirazlarla birlikte mütalâa etmiştim. Niyazi Mısri Divanı da çok bilinen divanlardan birisidir. Kuddusi Divanı gibi. Arapça Divanında perde-i gayb ötesinden şöyle bir mısra söylemiş ki yaşadıklarımızın özeti gibidir:

Menbau’l afati fiddünya kudatun

Madeni’l ifsadi fiha el irtişau

Yani lisan-ı hâl ve kâl ile şunları söylemiş: Dünyada ne belâ varsa kaynağı yargıçlar ve kadılardır. Bozgunculuğun sebebi de rüşvettir. Bu satırlar beni 12 Eylül sonrasına aldı götürdü. 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’in rüşvetle ilgili şikâyetini hatırlattı. Rüşvetin bir türlü üstesinden gelemediklerinden yakınıyor ve bunun suçunu da başkalarına yüklüyordu. Acaba gerçekten de rüşvetin üstesinden mi gelemediler yoksa gelmek istemedikleri için rüşvet mi onların üstesinden geldi? Niyazi Mısri, dönemindeki kadılardan ve dolayısıyla Osmanlı yargıçlarından şikâyet etse dahi The Fall and Rice of the Islamic State adlı yeni kitabında Ortodoks Musevilerden ve Irak’ın yeni anayasasının danışmanlarından Noah Feldman aksini savunmaktadır. Ona göre, ‘Berlin’de yargıçlar var’ deyimine uygun olarak İstanbul’da yargıçlar vardır. Ama rind meşrep olan Niyazi ile bu yargıçların mizaçları elbette ki imtizaç etmez. Bununla birlikte ‘Berlin’de yargıçlar var’ ifadesi aslında adil yargıçların nedretine ve kibriti ahmer gibi yokluğuna işaret etmektedir. Bu da bir hadis-i şerifi doğrulamaktadır: “Kadin fi’l cenneti kadiyani fi’n nar: Üç kadıdan biri cennette ikisi cehennemdedir.” Elbetteki nadir olanların mekânı cennet diğerlerininki tamudur.

***

Ama Niyazi bugünleri görseydi kimbilir neler derdi. Zira Newsweek gibi dergilere bakacak olursak, Türkiye’de yaşanan süreci yargı darbesi olarak görüyorlar. AB’li yetkililer de bunu böyle görüyorlar. Asker, polis ve yargı ülkenin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ama onların vazgeçilmezliği ülkeyi asker devleti, polis devleti veya yargıç devleti yapmaz. Cezayir, militarist devlet modelidir. Fas polis devletine bir modeldir. Bugüne kadar yargıç devletine pek şahit olmamıştık. Sadece Beni İsrail tarihinde böyle bir dönem vardır. Bir de Kayseri’de geçmişte kısa devreli bir Kadı Burhaneddin devleti yaşanmıştır. Velâyet-i fakih doktrinini nereye oturtmalı bilemiyorum ama hadi onu da biraz zorlayarak bu kalıba dökebiliriz. Bizde 1961 yılında kurulan Anayasa Mahkemesi ile bu benzeri tarzlar mukayese edilebilir mi acaba? Ülkenin hukuk devleti olması onu asla bir yargıç devleti yapmaz. Bundan dolayı, Türkiye’de kuvvetler ayrımı tamamen birbirine girmiş durumdadır. Yasama, yürütme ve yargı adeta kavgalıdır. İhtilâf anında hangisinin daha üst bir erk olduğu tartışılıyor. Bu bağlamda, ülkemizde 19 yılını devirmiş olan gazeteci Jessica Lutz da şaşkın. Ülkenin kim tarafından yönetildiğini soruyor. Yargı mı, ülkeyi yönetecek diye soruyor. (Yeni Asya, H. Hüseyin Kemal’in röportajı, 7 Nisan 2008) Bu soru, cevabını bekliyor.

***

Jüritokrasi deyiminin ülkemize mahsus olduğunu düşünürken yanılmışız. Meğerse liberalizmin kalesi de böyle bir eğilime haizmiş. Hollanda’da bir mahkeme, İslâm karşıtı film ile gündeme gelen Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders’in, İslâm’ı eleştiren söylemlerde bulunabileceğine karar verdi. Hollanda İslâm Federasyonu’nun (NIF), İslâm karşıtı filmin yapımcısı Geert Wilders’ın, İslâm’ı sürekli sert şekilde eleştiren ve basında da sıkça yer alan sözlerinin, toplumda düşmanlığa yol açtığını belirterek, bu ifadelerine son vermesi ve düzeltmesi istemiyle açtığı dâvâda mahkeme, milletvekilinin, İslâm hakkındaki görüşlerini dile getirmesinde sakınca olmadığına karar verdi. Hollanda yargısının Geert Wilders’i bizdeki meşhur 312’nci madde ile tecziye etmesi beklenirken tam tersi onu aklaması da yeni bir jüritokrasi deneyimi ve örneğidir. Jüritokrasi hukuk yerine keyfîliği esas alıyor. Zaten keyfîliği esas aldığı için de jüritokrasi deniliyor. Buna yargının politizasyonu diyebiliriz. Politize olan yargı elbetteki darbe yapar. Sınırları geniş tutulunca belki görevleri arasında bile sayılabilir.

08.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.04.2008) - Roma yanarken Neron gibi tepiniyorlar

  (06.04.2008) - ‘Harikiri yapsınlar, görüşelim’

  (05.04.2008) - Konya ve Ali Ulvi Kurucu

  (04.04.2008) - Piton ile timsahın hikâyesi

  (03.04.2008) - ‘İslâm’ın kılıcı ve Beyaz Saray’ın fethi’

  (02.04.2008) - Fatih’in son rüyası

  (01.04.2008) - Adalet, barış ve komşuluk

  (31.03.2008) - Syran mihveri

  (30.03.2008) - Deliden al haberi...

  (29.03.2008) - Hıristiyanlığın zemini

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri