Mart ayı, azim haftaların istilâsıdır. Bunların bir tanesi Bediüzzaman Hazretlerinin Hakka vuslatının sene-i devriyesidir. Mâlî serveti, Şanlıurfa tereke hakiminin tesbitiyle 15 TL olan, doğduğu ve vefat ettiği Türkiye’de bir karışlık toprağı olmayan bu gönül sultanının anma programlarını “Ben de yapayım, biz de yapalım” yarışı vardır. Geçmişte kendilerine selâm vermenin ve hele elini öpmenin yasak olduğu bir dönemden, şimdi salonlarda müthiş alkışlarla anıldığı, fikirleri ortaya serildiği ve fatihalar gönderildiği günlere geldik.
Bu “anma programı” çerçevesi ve hizmet hızının seyri içinde kendimizi bu hafta bu bölgenin sıcak bağrında bulduk. Hava itibarıyla soğuk, rutubetli ve yağmurlu. Fakat bu meskûn yerlerin aziz ve asil insanları, gönlü ve kalbi bir olan vatanperver kardeşlerimizin samimiyeti bizleri ısındırdı ve bizlere gözyaşı döktürdü. Böyle bir manevî atmosferde ilk durak yerimiz Düzce oldu. Düzce Yılmaz Hoca İş Merkezi Konferans Salonunda, kalabalık ve seçkin bir topluluğa bir saat içinde “Bediüzzaman’da Meşrutiyet” konferansı verdik. “Ne yaptın orada?” suâline, Pehlivanların, Özdemirlerin, Özlerin, Hatipoğullarının, Kadıoğullarının, Topaloğullarının ve Yılmaztürklerin cevap vermeleri lâzım. Alkışlar onlarındı, fedakârlık onlarındı…
Ertesi gün Gebze ilçemizin sıcak insanlarıyla, fedakâr kardeşlerimizle kendimizi yoğun bir gün içinde bulduk. Çok hızlı bir günde üç program... Allah için koştuk, konuştuk. Birincisi Gebze Köprü Kültür Merkezindeki konferansımız “Bediüzzaman’da İttihad-ı İslâm”. Burada âdetimizin haricinde, konferans sonunda, bay ve bayanların suâllerine de muhatap olduk. Çok verimli geçtiğini kendileri ve yeni zevât ifade ettiler. İkincisinde ise kendimizi Mesaj FM’de bulduk. Bir saatlik canlı yayında, âlem-i İslâmın ve cemaatlerin dününü bugününü konuştuk.
Gebze’den sonra, yeni ilçe olan Dilovası’nda yeni açılan, çok büyük bir düğün salonunda yatsı namazından sonra kısm-ı azamı şark yöresinden olan can dostlarına muhatap olduk. Salon hâkimiyeti olmaz ise konuşma askıda kalır. Bu itibarla nereli olduklarını sordum ve kendimi Diyarbakır’da, Van’da, Hakkâri’de, Erzurum’da hissettim, çok duygulandım. Kendilerinin amcazadeleri olduğumu ve güneşin bizim “Başet Yaylası”ndan doğduğunu, eğer biz salmaz isek karanlıkta kalacaklarının lâtifesini yapınca bir alkış tufanı koptu, bir daha da kesilmedi. Bu 17. programları imiş. Bizim konferansımızın adı “Bediüzzaman’dan Müjdeler ve İnsan Sevgisi” idi. Tertip edenlere, vesile olanlara ve “Çağrı Der”in başkanı Sn. Cemil Beye ve Gebze’den Hüseyin, Ali, Asıf ve Ali İhsan Beylere binler teşekkürler.
Gecenin derin saatlerinde fedakâr kardeşim M. A. Yalım ve arkadaşlarla kendilerine çok kereler muhatap olduğumuz Kocaeli ve Göçlükte bulduk. Ertesi günün Pazar akşamı Yeniceköy-Gölcük Belediyesinin yepyeni kültür salonunda bulunduk. Bu buluşma çevreden gelen fedakâr, cefakâr ve samimi insanların topluluğu idi. Bu aziz, asil ve pırıl pırıl insanlara yine haddimizi aşmayarak, verilen bir saat içinde “Bediüzzaman’ın Meşrutiyet görüşü ve çıkış yollarındaki müjdeleri” konferansımızı verdik. Türkiye, âlem-i İslâm ve dünyadan örneklerle de süsledik.
Bu geceye de vesile olan Nureddin Hamid, Salih, Rıdvan, Ruhi ve Azam Beylere, bütün hanımefendilere, bana kitap imzalattıranlara ve bizi daima teşvik eden, yanımızdan ayrılmayan cengâver kardeşlerime ve bu hizmet hızına bizi ortak edenlere, binler tebrikler ve duâlar.
Artık bu hafta ve bu ay “Kutlu Doğum” konuşmaları var. İlk durak Nazilli. İnşaallah...
04.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|