Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Güllerin efendisi



23 Nisan 2008 günü bir berber koltuğuna oturdum. Aşina simalardan biriydi hemen derin sohbete daldık. Mesele bol. AKP’nin kapatılması sürecinden diğer güncel olaylara kadar bir sürü konu ve mesele var. Biraz hükümete ve Başbakan Erdoğan’a sitem ediyordu. Sitemin gerekçesi de Fatih Altaylı idi. Berber 28 Şubat sürecinde Altaylı’nın bir sözünü unutamamıştı ve vicdanının derinlerinde bir tortu bırakmıştı. Zira başörtülüler için ‘fahişeler’ tabirini kullanmıştı. Bu açıdan hükümeti maslahat ilişkileri kurmakla ve sabiteleri hafife almakla ve mukaddes değerlere ta’n eden ve saldıranları gerekirse yâr ve yâren edinmekle suçluyordu. Zira başbakanın bir zamanlar onun Teke Tek koltuğunun müdavimlerinden olduğunu biliyordu. Haksız da sayılmazdı. Yine Altaylı böyle bir tartışma ile gündeme geldi. Yine baltayı taşa vurdu. Bu sefer de sebebi Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri. Diyanet İşleri Başkanlığı Kutlu Doğum Haftası’nı mütemadiyen 20 yıldır kutluyor. Altaylı’dan önce Kutlu Doğum Haftası 27 Nisan muhtırasının da gerekçelerinden birisi olmuştu. Yine AKP’nin kapatma dâvâsının mesnetlerinden birisi de dinî günlerin millî günlerden daha fazla coşku ile kutlanmasıydı. Olabilir. Ama bunda AKP’nin dahli veya kabahati ne? AKP’den önce dinî günler daha az coşku ile mi kutlanıyordu?

Ne diyordu Hakan Şükür: “Kutlu Doğum’a yakışır bir derbi olsun. Taraftarlar stada güllerle gelsin, hoşgörü elden bırakılmasın..” Fatih Altaylı ne diyor: Hakan irticacıymış ve Peygamber’in adını ağzına almış ve dinî futbola alet etmiş. Bunun adı olsa olsa futbolun dine alet edilmesi olabilir, bu da iftihar edilmesi gereken bir etkinlik olur. Dinin futbola alet edilmesi değil. Altaylı’nın mantığına göre, Şükür, dinî spora alet etmiş ve dolayısıyla bölücülük yapmış. Ona göre başörtüsü de ferdî bir hürriyet veya dindarlık nişanesi değil, düpedüz toplumu kamplara ayırmak ve bölmek için ihdas edilmiş bir simge. Siyasî simge. Hatta CHP’lilerin dediği gibi bir üniforma. Peki öyleyse diğer İslâm ülkelerinde bu başörtüsü niye bölücülük vasıtası olmuyor da sadece ülkemizde oluyor?

***

Fatih Altaylı’nın özrü de kabahatinden daha büyük ve bakın sözlerini nasıl tevil etmeye veya kurtarmaya çalışıyor: “Hakan Şükür’ün sözlerini eleştirmem üzerine yüzlerce mail aldım. Dinsiz diyen de oldu, hak veren de! Dinli olup olmamam kimseyi ilgilendirmez. Hesabını üç beş çapulcuya verecek değilim. Dinimin de, ahlâkımın da hesabı burada sorulmayacak. Hakan’ın inancına da karışmam. Bana ne! Hakan Şükür’ün maça çıkarken duâ etmesine de karışmam, karışamam. Hangimiz zor anlarımızda ya da güç bir işe soyunurken Tanrı’dan yardım istemeyiz ki! Benim derdim bireysel inançlarla değil. İnançların baskı unsuru hâline getirilmesine, milletler, topluluklar, camialar içinde dinî kullanarak gruplaşmalar, ayrılıklar oluşturulmasına. Tabiî bazılarının bunu anlaması zor. Anlamalarını beklemiyorum da. Bu arada bazı yazarlar dahil kimileri “Ne var canım. Bu hafta Kutlu Doğum Haftası, Hakan da onu anımsatmış” diyorlar. Bu hafta Kutlu Doğum Haftası da, Ulusal Egemenlik Haftası değil mi? Hakan Efendi “Bu hafta Ulusal Egemenlik Haftası. Dünya çocukları da ülkemizde misafir. Çocuklara, gençlere iyi örnek olacak bir derbi olsun” diyemez miydi? Bu sözler spora daha çok yakışmaz mıydı!...”

Yani savcının diliyle veya darbecilerin diliyle diyor ki dinî coşkuyu körüklemesin illâ da lâf edecekse Ulusal Egemenlik Günü’nün mânâ ve ehemmiyetine değinsin. Adamın keyfine de karışıyorlar. Demek ki adamın derdi başka. Dinî değerler anılmasın istiyor. Sivil coşkuyu da illâ resmî coşku hâline getirmek istiyor. Kendisi neyi kutlarsa kutlasın, ama Hakan Şükür veya onun gibilerin şahsî tercihlerine karışmasın.

***

Evet bilindiği gibi, Turan Selçuk da başörtülüleri domuzlar suretinde çizmiş ve tasvir etmişti. Danimarka ve Hollanda’da densizlerin aşırılıkları Müslümanları duyarlılığa sevk ediyor. Kadiyanilerin hatemiyeti inkârları da Pakistan gibi ülkeleri gayrete getirmiş ve onları siyer ödülleri tertip etmeye zorlamıştı. Burada da öyle olması gerekir. Bir şerden bir hayır doğar. Hakk şerleri hayreyleye.. Kutsal değerlere karşı tahammülsüzlükler veya hazımsızlıklar bizi elimizdeki değerlerin kıymetini daha fazla idrake sevk etmeli. Peygamber Efendimiz güllerin efendisidir. Geçenlerde Yusuf Kardavi ile ilgili bir kitabı okuyordum. O da, Peygamberimizi Kur’ân'ı mücessem yani somut Kur’ân olarak tasvir ediyor. Hani Hazreti Ayşe’nin bir ifadesi vardı: “Hulukuhu’l Kur’ân” yani onun ahlâkı Kur’ân’dır, diye. Burada Hazreti Peygamber mücessem Kur’ân’a benzetiliyor. Yani yaşayan Kur’ân. Buna eskiler kimi zaman Kur’ân-ı Natık derlerdi. Vahyi matluv ve vahyi gayri matluv ilişkisi gibi. Kur’ân bize Allah’ın bir hedyi ve ipi Hazreti Peygamberin de bir mirâsıdır. İmam-ı Gazali’nin dediği gibi tek masum imamımız Hazreti Muhammed Mustafa (asm) idi. O irtihal-ı dar-ı beka ettikten sonra geride tek masum imamımız Kur’ân olarak kaldı. Ümmet-i Muhammed de bütün ferdleriyle ümmet-i Kur’ân veya yaygın bir Kur’ân’dır. Güllerin efendisine karşı görevimiz onu anlamak, sevmek ve korumaktır. İmanın kemâli onun sevgisini bütün sevgilerin mertebesinin üstünde tutmaktır. Zira onunla bağımız sadece dünyevî veya maddî değil. Asıl irtibat noktamız uhrevîdir. O bizi saadet-i dareyne götürecek Allah’ın metin bir ipi ve köprüsüdür. Kur’ân’a bağlılığımızı Güllerin Efendisi’nin sevgisiyle teşyid edelim ve pekiştirelim.

25.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.04.2008) - Birinci Dünya Savaşı’nın arslanları ve sırtlanları

  (23.04.2008) - Beyaz Türkler, AK Türkler ve Kara Fatmalar

  (22.04.2008) - Sabo ile Hako

  (21.04.2008) - ‘Kameriye Tarikatı’nın Kubilay aday adayı

  (20.04.2008) - ‘Mücahid Carter, Şeriatçı Başpiskopos, Neocon Papa’

  (19.04.2008) - Hüdaperest sosyalistler

  (18.04.2008) - Ulusalcı-milliyetçi farkı

  (17.04.2008) - Ulusalcı-Neocon ittifakı

  (16.04.2008) - Yeryüzünden silen silene!

  (15.04.2008) - Siyasî krizden devlet krizine

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri