Hüseyin EREN |
|
Ölmeyen ders |
Ölüm dersi ölmeyen ders. Hayata sayfa sayfa, satır satır, kelime kelime, harf harf dokunan ve dokuyan ders biter mi hiç? Hayattan önce o yaratılmış; hiçlikten gelmemiş ki bizi hiçliğe atsın… Beraber yürüyüp duruyoruz dünya hanında, hayat yolunda; elveda demeyeceğiz hiç, sadece bir dahaki buluşmada merhaba demek için muvakkat ayrılacağız…. Hiç için gelmemiş isek bu dünya deveranına–ki kâinat zerrelerince öyle–ölüm ne yapsın hayata, hayat ne yapsın ölümsüz… Ölümsüz hayat; ölümü öteleyen değil, onu açan ve aşan bir hayat… Gecenin siyahı, hüznün rengi; gündüzün ışığı, sevincin şevki; birbirinin ikizi değil mi, ölümle hayat niye kardeş olmasın, birlikte bir bütün oluşturmasınlar… Merdivenin iki basamağı kadar birbirlerine yakınlar, bir o kadar da zıtlar; sonsuz saraylar veya zindanlara o iki basamağa basmadan gidilmiyor… Dünya kadar gerçek, kâinat kadar hikmetli ölüm hep ürkütücü gelmiştir şehvete, servete, şöhrete düşkün nefse… Hep korkmuş, hep kaçmıştır ondan, ondan kaçış olmadığını bile bile… Ne bilinmez şey şu nefis, hiç oralı olmuyor ölüm hissine; gözünü yumuyor, uyutuyor, uyuşturuyor aklı vicdanı… İşi gücü zevklenmek, lezzet peşindeliği, peşincilik hazzı; hikmeti ertelemek, ölümü ötelemek derdi… Sonsuzluk zevkini aramıyor da, anlık zevklerin peşinde sonsuzluk umuyor; umutsuzluk ve solmuşlukla susuz kavruluyor, öyle inat ki yine de bırakmıyor, bırakamıyor… Hayatın ve ölümün sırrı ise onda saklı; o ise saklanıyor, kaçıyor nereye gittiğini bilmeden… Ölüm sabahında uyandığında her şey ayan olacak ama artık çok geç, hele ölüm öldükten sonra kim ne yapabilir, ancak kısa dünya hayatında yaptıklarının karşılığını görür… Lezzetleri tahrip eden ölümü hatırlamak istemese de nefis, onu tatmaktan kaçamayacak; hayata ölüm adına baksa yudum yudum, nefes nefes; ölümsüzlük iksirini içecek, yaşıyorken ölümsüzlüğün tadına varacak… “Hayat Ne Güzel”i hayatıyla yazan Şaban Döğen Hocanın genç denecek yaşta, ani sayılacak ölümü, bize ölümsüzlüğün adresini bir defa daha hatırlattı, fani lezzet düşkünlüğünden ayılttı, aklımıza kalbimize istikamet çizdi, nefsimizi dizginledi-dizginlemeli. Din nasihatten ibaret, en büyük nasihat de ölüm… Ölüm kadar sade bir nasihatçi varken daha fazla söze ne hacet… Şaban Hoca’nın yazdığı eserler, okuduğu hakikatler, yaşadığı sünnet hâli, Kur’ân hali, geride bıraktığı veya ileriye götürdüğü şirket-i mâneviyeden alacağı hisse onun kabirde ve haşirde, mizanda ve sıratta şefaatçisi olsun inşallah… Yıldızlarda devam eden Nur Derslerinin yeni müdavimlerinden olmuştur inşaallah... Kabri Nur, makamı Nur olsun… Bize de hakiki hayat dersi olsun vefatı, vefat edinceye kadar Kur’ân ve sünnet üzere yaşayalım son nefesimizi de öyle verelim inşaallah… 11.11.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (28.10.2009) - Kanaate kanaat etmek (17.09.2009) - Enes’in otobüsü (12.05.2009) - Pencereyi değiştirmek (05.05.2009) - Ruhaniyetli sayfalar (14.04.2009) - Doyumsuz boşluk |