M. Latif SALİHOĞLU |
|
Kitle/merkez partileri |
İktidara aday kitle/merkez partilerin karnı gibi yelpazesi de geniş olur. Bünyesinde farklı renkleri, farklı kimlikleri barındırmak zorundalar. Bunların sağcı ya da solcu, Türkçü veya Kürtçü, Sünnî yahut Alevî olmak veya öyle görünmek gibi bir mecburiyetleri yoktur ve olamaz. Bütün kitlelere hitap etmek ve her kesimi temsil etmek durumundadırlar. Aksi halde, bilhassa Türkiye gibi homojenlikten uzak, alabildiğine kozmopolit olmuş bir ülkede, yelpazeyi geniş tutmayan partilerin iktidara seçim yoluyla gelebilme şansı yoktur. Bundan dolayıdır ki, partilerin kuruluş aşamasında ve iktidara geliş sürecinde yönetim kadrosu içinde kimlik ve kişilikleri farklı, hatta birbiriyle uyumsuz isimlere yer verilir. Tek parti sultasının hükmettiği şeflik devrini bir yana bırakak, daha sonrasına şöyle kısaca bir bakalım... 1946'da "Dörtlü Takrir"e imza atarak Demokrat Partiyi kuran dört kişinin birbiriyle tam uyum içinde oldukları söylenemez. Atatürkçü Bayar ile Başbakan Menderes, birçok meselede zıtlaştılar. 1955'te Dışişleri Bakanlığından istifa eden Türkçü Fuad Köprülü, iki sene sonra DP'den de ayrıldı. Menderes Yassıada'da idam talebiyle yargılanırken, Köprülü, onun aleyhinde gazetelere beyanat veriyordu... Keza, DP'nin içinde mason ve hatta gayr–ı müslim olan milletvekilleri de vardı. Dahası, DP üst yönetim kadrosunda, Menderes çapında "dindar demokrat" adamların sayısı, belki bir elin parmakları kadar bile yoktu. Buna rağmen, bir kitle/merkez partisi olarak, DP üç kez üst üste zafer kazanarak on yıl iktidarda kaldı. Öte yandan Millî Görüş lideri Necmettin Erbakan, 1969'a kadar Adalet Partisinin içindeydi. Sonra MSP'nin başına geçti ve AP'nin iktidar yolunu kesti. Keza, Turgut Özal'ın Kurucu Genel Başkanı olduğu ANAP'ın en gözde adamları arasında, sonradan ters düştüğü Devlet Bakanı İsmail Özdağlar, İstanbul'u emanet ettiği Bedrettin Dalan, hükümet sözcüsü, Kültür Bakanı, Dışişleri Bakanı yaptığı ve bilahare partinin başına geçen Mesut Yılmaz gibi şahıslar vardı. Adı rüşvete, yolsuzluğa karışan prenslerle, Kürtçüsünden Türkçüsüne, sağcısından solcusuna kadar farklılık, hatta zıtlık arz eden menfaat zebunlarını da hiç isim zikretmeden bir kalem geçelim. Gelelim günümüze... İktidar partisi AKP'nin kuruluş safhasında aktif rol alan veya partinin iktidar olma sürecinde "ağır toplar" diye lanse edilen ve bilâhare devre dışı olan veya liste dışı edilen şu isim listesine bakmakta fayda var: İlk beşlerden biri olan Abdullatif Şener, şimdi MHP'li Meral Akşener, Kültür Bakanları Erkan Mumcu, Başbakan'ın aile hekimi Dr. Turhan Çömez ("O şimdi kaçak Ergenekoncu" diyorlar), mebuslardan Ertuğrul Yalçınbayır, Ersönmez Yarbay, Reyhan Balandı, Ümmet Kandoğan, Münir Erkal, İsmail Alptekin, Belediye Başkanlarından Aytaç Durak (Adana), Turgut Altınok (Ankara/Keçiören), Ahmet Eşref Fakıbaba (Şanlıurfa), Hikmet Şahin (Bursa.) Evet, başlangıçta AKP yönetimiyle birlikte hareket eden, ancak sonradan parti kadrosundan ayrı düşen ve kendi aralarında bile uyum sağlayamayan bu şahısların bir kitle partisi içinde bulunmuş veya bulunuyor olmaları, gayet normal karşılanıyor. Asıl tuhaf olan nokta ise şudur: Aynı veya benzer isimlerin şurada burada yer almış olması değil de, bunların şu sıralar sırf DP çatısı altında yer alıyor olmaları yadırganıyor... Yadırgamak ne kelime, insafsızcasına karalanıyor, yerden yere vuruluyor, hatta bazı isimler yerin dibine sokulmaya çalışılıyor ki, pes dememek elde değil. Yani, aynı isimlerin Özal'ın, Erdoğan'ın yanında olması gayet normal, ama başka yerde olurlarsa bu anormal, öyle mi? Lütfen, hem başkasını yanıltmaktan, hem de kendimizi aldatmaktan vazgeçelim artık.
Tuh diyenler, yuh diyor şimdi
Bu nasıl bir siyasî bağnazlıktır ki... Anavatan'ın DP ile birleşmesini tebrik edeceğine, o tutup Allah'ın her günü okkalı yuhalar çekiyor. Oysa, aynı bağnaz kafa, 2007'deki birleşme çabalarının başarısızlıkla neticelenmesi karşısında, gûyâ hayıflanmış da şunları söylüyordu: "Tuh olsun size! Niçin başaramadınız bu işi? Yani, ne de güzel olacaktı. Ortaya bir iktidar alternatifi çıkacaktı. Demokrasi dinamizm kazanacaktı. Yeni bir kitle/merkez partisi vücuda gelecek diye, vatandaşlarda yeni bir sevinç ve heyecan duygusu uyanmıştı... Tuh olsun, beceriksizler sizi!" Evet, dün aynen bu tarzda serzenişlerde bulunarak adeta timsah gözyaşları döken bağnaz tarafgir, bugün ise yüz seksen derece çark ederek, gerçekleştirilen birleşme tablosuna bakıp bakıp bu kez "Yuh olsun!" diyor. Gazetelerine, dergilerine bakın, haber kanallarını takip edin, şimdilerde Allah'ın her günü şu incileri dizdiklerini göreceksiniz: "Yuh olsun! Niye birleştiniz? "Özal'ın kemiklerini sızlattınız. "Özal'ın mirasını yemek için birleştiniz. "Demirel'in Özal'dan son intikamı. "Oğul Ahmet Özal kolları sıvadı, ANAP'ı yeniden kuracağını söyledi. "Eski ANAP'lı Vehbi Dinçerler, yapılan birleşme kongresine ateş püskürüyor. "ANAP'ın tabanı 'Partiyi sattınız' diyerek, üst yönetime karşı kazan kaldırıyor." Sorarlar adama: Yahu, nedir bu telâş, nedir bu panik, nedir bu hiddet böyle? Bu korkunun sebebi, ortaya bir iktidar alternatifi çıkması ihtimalinin belirginlik kazanmasından dolayı olmasın. Eğer sebep bu ise, hiç şüphe edilmesin ki, korkulan başa gelecektir. Mahkeme kadıya mülk olmadığı gibi, iktidar mevkii de kimsenin ipoteğinde değildir. Sen bir taraftan iktisadî krizlerin üstesinden gelemeyeceksin... Her gün bir kat daha derinleşen ve artık bir sosyal fâciaya dönüşen ruhî ve ahlâkî krizlerin önüne geçmek için hiçbir tedbir alamayacaksın... İhalelerdeki kayırmacılığa seyirci kalmaya devam edeceksin... AB'ye üyelik sürecini kağnı hızıyla yürüteceksin... Temel hak ve hürriyetler noktasında kalıcı hiçbir adım atamayacaksın... Atatürkçülükte CHP ile yarışacaksın... Diğer taraftan, bir türlü ayağı yere basmayan bol tartışmalı gündem maddeleriyle vatandaşı oyalamaya devam edeceksin... Buna mukabil, yine de hep iktidar mevkiinde kalacaksın öyle mi? Nerede görülmüş böyle bir şey? 11.11.2009 E-Posta: [email protected] |