H. İbrahim CAN |
|
Darfur’da soykırım oldu mu? |
Başbakan Erdoğan’ın Darfur’la ilgili sözleri ve oradaki gerçekleri, gündemin hızlı değişmesi nedeniyle ancak bugün değerlendirebileceğiz. Başbakan geçen Pazar günki söyleşide “Gazze olayı ile Darfur’un birbirine karıştırılmaması gerektiğini, kendisinin başbakan olarak Darfur’a gittiğini ve soykırımı tespitini yapamadıklarını” söylüyor ve sonraki konuşmasında “bizim mensup olduğumuz İslâm dinine mensup birinin soykırım yapması mümkün değildir” diyordu. Bütün bunları Uluslar arası Ceza Mahkemesinin hakkında savaş ve katliam suçlarından dolayı tutuklama emri çıkardığı Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in Türkiye’ye gelişini savunmak için anlatıyordu. Sonunda Beşir İstanbul’a gelmedi. Türkiye’yi de bir sıkıntıdan kurtardı. Peki gerçekten Darfur’da bir katliam olmadı mı? Birleşmiş Milletlerin 25 Ocak 2005 tarihinde yayınladığı ayrıntılı bir rapor var. Zaten Uluslar arası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı da bu rapor ve sonrasındaki soruşturmaya dayanıyor. Bu rapora göre Darfur’da her türlü insanlık suçu işlenmiş. Sivillere yönelik saldırılarda ölen sivillerin sayısı kimi tespitlere göre 300 bini bulmuş. 1,65 milyon kişi yerlerinden edilmiş. Savaş şartları nedeniyle bölgeye ulaşamayan insanî yardımlar yüzünden açlıktan ölenlerin sayısı on binleri aşıyor. Köylerin bombalanması, kadınlar ve çocuklara yönelik tecavüzler, kadın kaçırmalar, kötü muamele ve diğer insanlık dışı eylemler saymakla bitmiyor. Peki kim işliyor bu suçları? İç savaşın bir yanında Arap kökenli olmayan Fur, Zaghava ve Masalit kabileleri, diğer yanda ise hükümetin milis gücü gibi hareket eden Cancavidler ve isyancıları bastırmak için savaştığını ileri süren hükümet güçleri. Katliama uğrayanlar ilk gruptakiler. Saldıran gruptakilerin ortak özelliği Müslüman olarak bilinmeleri. Katliama tabi tutulanlar ise Afrika kökenli insanlar. BM Raporu bütün insanlık dışı saldırılar ve katliamların dökümünü yapıyor. Ancak “soykırımı yapma kasdı bulunmadığı” ve “Sudan hükümetinin soykırımı politikası izlemediği” gerekçesiyle Darfur’da yapılanları soykırımı olarak nitelemiyor. Bunun anlamı orada suç işlenmediği değil. “Kuşkusuz soykırımının objektif unsurlarından bir kısmı Darfur’da gerçekleşmiştir” deniliyor raporda; ama hukukî tanımı itibariyle soykırım kasdı bulunmadığı belirtiliyor. “Hükümet siyasal nedenlerle belli bir grubu baskıcı ve ayrımcı yöntemlerle bir bölgeden sürmeyi amaçlamıştır” deniyor. Buradaki suçları da insanlığa karşı suçlar olarak niteliyor. Sudan hükümetini hem bu suçlara karışmakla, hem de diğer suçlularını özellikle de Cancavid liderlerini korumakla suçlanıyor. Binlerce masum insanın öldürüldüğü bir olayın faili ve hamisi olduğunu uluslar arası kamuoyunun belgelediği bir insanı korumaya çalışmanın Müslüman kardeşliği ile izah edilmesi mümkün değildir. Gazze’de yaşananların suçlularını öne çıkarmak için, Darfur’daki katliamların sanıklarını savunur hale düşmek hem uluslar arası hukuk, hem de İslâm açısından yalnızca sorumluluk getirir. Bu yüzden Başbakan’ın Sudan’da yaşananları basite indirgemeye çalışmasını anlamak mümkün değildir. Doğru tavrın, insanlığa karşı suç işleyenler kim olursa olsun mutlaka yargılanıp cezalandırması gerektiği yönünde olması gerekirdi. Beşir’i savunmak bize düşmez. Bu eleştirimizle birlikte, bugün Sudan’da barış ve huzur ortamını getirmek, insanları açlıktan ve hastalıklardan kurtarmak için Türkiye’nin yaptığı çalışmaları da takdir ediyoruz. 11.11.2009 E-Posta: [email protected] |