H. İbrahim CAN |
|
Barış ödülünü savaşla savunan adam: Obama |
Tarihinde ilk defa bir Nobel ödülü, ‘haklı savaş’ teorisi ile savunuldu. Obama, iki savaşı—aslında Pakistan topraklarına da savaşı sıçrattıkları dikkate alınırsa üç savaşı—birden yürütürken, aldığı ‘barış’ ödülünü kendisi bile haklı görememiş gibi konuştu. “Bu ödülü alışımın etrafındaki belki de en tartışmalı konu iki savaşın ortasında olan bir ulusun komutanı olmamdır” sözleriyle bu tuhaflığın farkında olduğunu gösterdi. Sonra da bu savaşları yapmakta neden haklı olduklarını anlatıp durdu. Halbuki Amerika’nın karşısında klâsik anlamda bir karşı ordu, devlet yoktur. Her iki savaşını da düzensiz gruplara karşı yapmaktadır ve aslında buna savaş demek bile genel savaş teorisi içinde mümkün değildir. Daha da ilginç olanı haklı bir savaş için saydığı şartların komutanı olduğu savaşlarda bulunmamasıydı. Ona göre bir savaş ancak şu şartları taşıyorsa haklı olabilirdi: “Eğer son çare olarak veya nefsi müdafaa olarak yapılıyorsa; kullanılan güç orantılı ise ve mümkün olan hallerde siviller şiddetten uzak tutulabiliyorsa”. Sizce Amerika, Irak’ta ve şimdi savaşı yaydıkları için Afpak dedikleri Afganistan ve Pakistan’daki savaşlarda bu şartlardan hangisi var? Irak’ta savaş son çare miydi? Yoksa nefsi müdafaa için mi yapılmıştı? Batı ülkelerine karşı kullanılmak üzere imal edildiği söylenen kitle imha silâhları masalının bir yalan olduğu ortaya çıkmadı mı? Sonuçta büyük çoğunluğu sivil, bir milyondan fazla insan ölürken, Irak’ta bu sözde haklı savaşla Amerika neyi başardı? Obama’nın iddia ettiği gibi bu savaş barışı mı getirdi? Ya da şimdi hangi karanlık güçlerin gerçekleştirdiği bilinemeyen onlarca insanı bir anda öldüren intihar bombalarıyla kargaşa içinde bulunan Irak’ta—öldürme özgürlüğü hariç—demokrasi ve özgürlük mü var? Peki gerek Irak’ta, gerekse Afganistan’da orantılı güç kullanılıyor mu? Siviller şiddetten uzak tutuluyor mu? Aslında Obama’nın konuşması bir tür günah çıkarmaydı. Tek farkı; bunu Nobel ‘Barış’ Ödülü töreninde ve hak ettiğine kendisinin de inanmadığı bir ödülü alırken yapıyor olmasıydı. Obama o kadar savunma ihtiyacı içindeydi ki; haklı savaşın yalnızca kendi yaptıkları savaş olduğunu anlatabilmek için İslâm’ın cihad anlayışını da tamamen reddetti. Kutsal Savaş yaptığına inananın hamile anneleri, doktorları, hatta kendi dininden insanları bile öldürmede tereddüt etmeyeceğini, çünkü savaşanın kutsal iradeyi gerçekleştirdiğini düşündüğünü iddia etti. Halbuki yalnızca Osmanlı tarihine kısaca göz atsaydı; savaşa giden ordunun değil yalnızca hamileler, bütün sivilleri koruduğunu, gittiği yerleri onların Irak ve Afganistan’da yaptığı gibi yakıp yıkmadığını, fethedilen ülkelerin halklarına her türlü dinî ve kültürel özgürlüklerini tanıdığını, haklarını koruduğunu bilirdi. Öbür yandan ödül törenini seyredenlerin akıllarında şu soru hâlâ duruyor: “Gerçekten Obama, dünya barışına yaptığı hangi üstün katkılarla Nobel Barış Ödülü’nü hak etti?” Bilen varsa lütfen söylesin. 12.12.2009 E-Posta: [email protected] |