Son yazımızda, hiçbir varlık yokken yaratılışı başlatan ilk İlâhî tecellînin “kendini tanıtmak istemesi” şeklinde ve esmâ nurları ile zuhur ettiğini ve kâinatın bu ilk “mana ve nur” bileşeninden halk edildiğini söylemiştik.
“Hatta manalardan” da mahlûkat yaratıldığından1 cemalini mazharlarda görmek ve onlar tarafından da bilinmeyi istemek “manasından” ilk olarak “Nûr-u Muhammedî” (asm) yaratıldı.
Kalem, Levh ve Arş, doğrudan bu nurdan yaratılmış olmalı. (Haşiye 1) 2
Yine bu nurdan bir hamur veya bir “cevhere” (Haşiye 2) 3 daha yaratıldı. Adına “madde-i acîniye” denildi. Birçok âlem, bu hayattar hamurdan, önce “fetk” edilip koparılacak, sonra yufka misali “tesviye” edilip açılacaktı.
Bu hamurda da teşkilât başlatıldı. Bir kısmından Kürsî, bir kısmından melekler, bir kısmından da yine “hayattar olan” Cennet ve Cehennem (âhiret âlemleri) yaratıldı. Kalan parçası ise “esire” dönüştürüldü.
Esir, yukarıda sayılan melekût âlemlerinden mülk âlemlerine geçiş için ara bir form niteliğinde idi. Melekler gibi şuurlu ve hayattar değil “şuursuz ve camid” bir madde idi.
Ama kesifleşmedikçe ona bildiğimiz fizik madde denilemezdi. Besatet, letafet ve nüfuz gibi birçok özelliğiyle suyu andıran esir maddesi “Sâni’in ilk icadlarının tecellîsine merkez” ve medar, yani arş oldu. “(Gökler ve yer bitişikken) O’nun Arş’ı su üzerindeydi” 4 buyrularak suya teşbih edilen esir, Sâni’in gökleri ve yerleri yaratmaya ve yazmaya yönelince (istiva) bir “midâd-ı kitabeti” veya “mâye-i masnûatı” oldu.
Şöyle ki: Esirin bir kısmı İlâhî tecellî ile buhar veya “duhân” benzeri bir hale girdi ki, onun bu ulvî halinden –Allahü â’lem– âhirete bakan semâvat sayfaları yazıldı.
Esirin bir kısmı ise kesifleştirilerek cevâhir-i ferde kalb edildi. Böylece bildiğimiz madde sınırına gelinmişti.
Bu cevahir-i ferdin dahî farklı hallerinden değişik katlar (boyutlar) inşa edildi. En alt kat, cevahir-i ferdin en kesif hali olan köpüğünden (zebed) yani atomdan yapılmıştı (Haşiye 3) 5 ve bize aitti. Diğer bazı katlar ise cevâhir-i ferdin başka hallerinden yaratılarak rûhânîlere ve cinlere tahsis edilmişti.
Esirin kendisi zaten şuursuz olduğundan ondan daha “kesif” cevâhir-i fertten inşa edilen cin ve insan bedenlerine ruh, şuur, hafıza, hayal gibi “lâtif” cihazât, esirin türevlerinden değil, onun öncesindeki daha “lâtif ve hayattar” âlemlerden alınıp takılıyordu.
Cevâhir-i fertten yaratılan ve galiba çoğu imtihan salonları olarak kullanılan bu katların muhtemelen tek bir semâsı vardı: Yakın olan bu birinci kat sema yıldızlarla süslendi ve korundu. 6
Böylece en kesif olan bizim kattan, diğer katlara (boyutlara) geçiş, letafet engeli yüzünden çoğu insan için mümkün olamıyordu. Sanki ışık hızı eşiği, bu boyutlara geçişi zorlaştırmak için konulmuştu.
Cin türlerinde böyle bir “letafet ve hiffet” sorunu yok ise de, onlarda da “şeraret ve nuhûset” engeli çıkıyor ve semanın daha ulvî bazı boyutlarına geçmek istediklerinde recmediliyorlardı.
Nitekim –eğer yanlış anlamıyorsak– özetlediğimiz bu yaratılış safahatı bir hadiste şöyle açıklanıyor:
“Ey Cabir! Allah Teâlâ, eşyayı yaratmadan evvel kendi nurundan senin peygamberinin nurunu yarattı. O nûr, Allah’ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh, ne Kalem, ne Cennet, ne de Cehennem. Ne melek, ne gök, ne yer, ne cin, ne de insan vardı.”
“Allah mahlûkâtı yaratmak istediği vakit, bu nuru dört parçaya ayırdı. Birinci parçasından Kalem’i, ikinci parçasından Levh’i, üçüncü parçasından da Arş’ı yarattı.”
“Dördüncü parçayı da dörde böldü: Birinciden Hamele-i Arşı, ikinciden Kürsi’yi, üçüncüden de diğer melekleri yarattı.”
“Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü: Birinciden gökleri, ikinciden yerleri, üçüncüden Cennet ve Cehennemi yarattı…” 7
Kesin olan şu ki, gökler ve yer dâhil, her şeyin aslı başlangıçta bir ve bitişikti.8 İlâhî kudret “Asl-ı Âlem” de denilen “Nur-u Muhammediye’den (asm) yaratılan madde-i acîniyeden, seyyarat ile şems o (Muhammedî) (asm) nurun macun ve hamurundan infisâl ettirdi.” 9
SUAL: Nûr-u Muhammedî’ye (asm) “Big Bang’ın başlatıldığı çekirdektir” diyebilir miyiz?
CEVAP: Eğer kozmik âlemin başlangıcı kabul edilen Big Bang’dan öncesi için hadisteki gibi “Sadece Allah vardı. O’ndan başka hiçbir şey yoktu” denilebilseydi, o Büyük Patlamanın başlatıldığı cevhere de Nûr-u Muhammedî (asm) denilebilirdi.
Oysa Kalem, planları Levh-i Mahfuz’a yazmadan o cevher patlatılmış olabilir mi? Elbette hayır. Öyle olsaydı Kalem, Levh, Arş ve Kürsî hangi cevherden yaratılacaktı? Bu maddeden mi?
Heyhat! “Binler muhtelif âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei (olan Nûr-u Muhammedî (asm)) kuru bir madde olamaz!” 10
Demek Nûr-u Muhammedî (asm) daha önce vardı ki, ondan –hadiste geçtiği üzere– ayrılan parçalarla Arş, Levh ve Kalem ilk etapta (birinci günde) yaratıldı.
O nurun dördüncü parçasına bir tür cismaniyet karılarak bir nevi hamura (acîn) dönüştürüldü. Hilkatin bu ikinci devresinde bu hamur da parçalandı ve kiminden Kürsî, kiminden melekler yaratıldı.
Kalan son parçada ise üçüncü safha (gün) başladı. Bu parça –Allahü â’lem– esire dönüştürüldü ve bu defa esir üzerinde teşkilât başlatıldı.
Onun değişik hallerinden farklı âlemler yaratılırken bir kısmı da kozmik âleme (cinlerin de içinde bulunduğu mülk ve imtihan âlemlerine) gereken hammadde için cevahir-i ferde inkılâp ettirildi.
İşte esirden cevâhir-i ferde “fetk” ve inkılâp işlemi “Büyük Patlama” şeklinde gerçekleşmiş olabilir.
Bunlar bizim yorumlarımızdır.
Doğrusunu Allah (cc) bilir.
DİPNOTLAR:
1) 29. Söz, 1. Maksat, 1. Esas.
2) HAŞİYE 1: Delillerin zahirî teâruzu sebebiyle yaratılan ilk varlığı “Kalem” kabul edenler veya Nûr-u Muhammedî’yi (asm), barındırdığı bilgi itibariyle “Kalem” veya “Levh-i Mahfûz” ile aynı görenler var ise de, doğrusu Nûr-u Muhammedî’nin (asm) Kalem’den önce yaratılmış olmasıdır. Zira o “mana ve nur” tecellî etmedikçe Kalem’in yaratılmasına gerek yoktur. “Bir şeyin neticesi, semeresi evvel düşünülür. En evvel tecellî-i îcada mazhar, onun Nûr’u olmak lâzım gelir.” (31. Söz, 3. Esas)
3) HAŞİYE 2: Rivayette var ki: “Hak Teâlâ, Rasûl-ü Ekrem’in (asm) nurundan bir cevher yarattı. O cevhere nazar edince eriyip su oldu… Sonra, Muhammed’in (asm) nurunu on bölük eyledi. Birinden Arş’ı, birinden Kalem’i, birinden Güneşi… Onuncusundan da Muhammed’in (asm) cismini yarattı.” (bk. Envârü’l Âşıkîn, 261) Bu haber, İ. İ’caz, Bakara, 29. âyetin tefsirinde verilen bilgileri açıklar mahiyettedir. Aynı yerdeki “fe-fetaknâhümâ” âyetinin izahında, Güneş ve gezegenlerin birbirinden ayrılması açıklanıyor gibi görünse de, aslında Nûr-u Muhammedî’den (asm) itibaren gerçekleşen bütün “fetk” (ayırma) safhaları, aynı kelimelerle iç içe anlatılıyor gibidir.
4) bk. Enbiya 21/30.
5) HAŞİYE 3: “Cevahir-i Ferd” atom olmamalıdır. Öyle olsaydı “Bir cüz’-ü ferd (atom) üstüne esirin cevahir-i ferdi ile bir Kur’ân yazılsa” denilmezdi. (Lemaat).
6) bk. Fussilet 41/11-12.
7) Aclunî, Keşfu’l Hâfa, I/262, 265, 266; el-Leknevî, el-Âsâru’l-Merfû’a, s. 42-3; Kastalanî, Mevahibu’l-Ledünniye, I/6; bk. Hâkim, Müstedrek, II/600/4175.
8) bk. Enbiya 21/30.
9) M. Nûriye, Habbe.
10) 31. Söz, 3. Esas, 2. Müşkiliniz.