Sevgi, muhabbet ve aşk gibi kelimeleri sürekli kullanırız.
Çünkü, sevmeye ve sevilmeye ekmek ve su kadar ihtiyacımız vardır. Sevme ve sevilme duygusu fıtrîdir. Kâinâtın mayası ve çekirdeği sevgi ve muhabbettir. Işık, güneşin varlığını gösterdiği gibi, sevme ve sevilme duygusu da Cenab-ı Allah’ın “Vedud” ismini gösterir.
Rahman ve Rahîm olan Rabbimiz insana göz, kulak, ağız ve dil gibi maddî duygular verdiği gibi, akıl, sevgi, muhabbet, aşk ve vicdan gibi manevî duygular da vermiştir.
Bilgisayarın içine monte edilen parçaların her birinin ayrı ayrı görev ve faydaları vardır. Ayrıca bu parçalar, tesadüfen bilgisayarın içine konulmamıştır. İşte aynen bunun gibi, bize verilen sevgi ve muhabbet duygusu da Vedud olan Rabbimizi gösterir. Çünkü, bu duyguları vücudumuza yerleştiren O’dur.
İşte bunun için; sevme ve muhabbet duygusu ile en çok Vedud olan Rabbimizi sevmeliyiz. Çünkü bu muhabbet duygusunu bize veren O’dur. Bizi en çok seven O’dur. Maddî ve manevî nimetlerle bizleri besleyen ve seven O’dur.
Eğer sevgi ve muhabbet duygusu olmasaydı, anne bebeğini sevmez ve onun bakımını yapmazdı. İnsanlar birbirlerini sevip saymazlardı ve hayat çekilmez olurdu.
Kalbimiz, “Âyine-i Samed” yani Samed olan Rabbimizin tecellî ettiği bir ayna olduğu için en çok Vedud olan Rabbimizi sevmeliyiz. Tahkikî iman ile Allah’ı tanımalı ve sonsuz nimetlerine karşı da namazla teşekkür ederek ona olan sevgimizi göstermeliyiz.
Sonra da Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemi sevmeliyiz. Onun sünnetine ittiba etmeliyiz. Sonra da anne ve babamızı sevmeli ve onları razı etmeliyiz. Daha sonra da sevmeye ve sevilmeye lâyık olan her şeyi Allah namına ve mana-yı harfî ile sevmeliyiz.
Yunus Emre, “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” diyor.
Âl-i İmran Suresi’nin 31. ayetinde de Allah’ı gerçek manada sevmenin sünnete uymakla mümkün olacağı şöyle bildiriliyor: “Ey Peygamber! Sen onlara şöyle söyle: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’tan da sizi sevsin.”
İman, İslâm, ihlâs, ilim, ümit, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.