Ya erken bir kıyamet kopacak ya da insanlık “lık” ekinin manasına da uygun olarak aklını başına alacak ve bu girdaptan kurtulacak. Ardından hasar ölçümü yapılacak ve telâfi süreci başlayacak.
“Sosyal mesafelenme” kavramı da gündemden düşecek ve yerini yeniden “sosyal yakınlaşma”ya terk edecek.
İşte o günler geldiğinde uygulanmak üzere bir proje teklif ediyoruz.
Önce imrenilecek bir örneği aktaralım.
Karadenizli bir memur emeklisi anne babanın beş çocuğu var. Hepsi evli. Çocuklarıyla birlikte cümbür cemaat, ailecek, yazları, Karadeniz’deki baba evinde, önceden kararlaştırdıkları bir tarih aralığında, en az bir iki hafta bir araya geliyorlar. Ev geniş. Ortak mutfak, geniş salon ve yeşil bahçe var. Gönülleri de geniş. Hatta bir aşçı da tutuyorlar ve yemek işini kolaya getiriyorlar. Hanımlar da rahat ediyor. Birlikte kılıp zikredip, yazıp okuyorlar. Birlikte yiyip içip, çalıp söyleyip güzel vakit geçiriyorlar. Kuzenler kaynaşıyor. Torunlar eğleniyor. Akrabalarla görüşülüyor, çevre geziliyor. Sıla-i rahim sünneti ifa ve ihya ediliyor.
Bu hikâyeyi duyan ve virüsten önce akrabalarla mesafelenmiş olan herkes “aaaah ah, keşke bizim de böyle bir imkânımız olsaydı da biz de böyle bir usûl başlatıp sürdürseydik” der ve diyor.
Oysa imkân dediğinizi helvanın malzemesidir ve helvanın aşçısıdır. Hem hepsi de var.
Çare “helva yapmak”tır:
Türkiye’nin hemen hemen her yöresinde pansiyonculuk var. (Olmayanlarda da oluverir.) Her “büyük aile”de organizatör tabiatlı birileri mutlaka vardır ve bulunur. O öne çıkar. Ortak tarih ve mekân belirlenir. Aileye uygun büyüklükte bir pansiyonla anlaşma sağlanır ve “bir haftalık pansiyon kapatma” usûlüyle pansiyona yerleşilir. Böylece o pansiyon o hafta için sadece “o büyük aile”nin olur. Arada “yabancı” olmaz. Akrabalar, kuzenler… aile boyu kaynaşmanın yolunu bulmuş olur.
Ayrıca her sene başka bir sayfiyenin uygun pansiyonunda buluşularak turistik seyahat ihtiyacı da giderilebilir.
Bu hayırlı uygulamanın hayata geçmesi ve genelleşebilmesi için sadece ilgili Kamu kurumlarının ve meslek örgütlerinin bu işi sahiplenip düzen kurması ve reklâm edip teşvik etmesi lâzım.
Bu projenin sahibi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’dır. Sayın Bakan Zehra Zümrüt Selçuk bu projenin kıymetini en iyi bilecek konumda ve hayata geçirilmesi için gerekenleri en doğru şekilde yapacak donanımdadır. Üstelik projenin kamuya hiçbir maliyeti de yok.
Sayın Bakan dilerse, yıllardır üzerinde konuşup düşündüğümüz bu işin ayrıntılarını anlatmaya da hazırız.
Yeter ki “krizi fırsata çevirmek” dediğimiz maksat hâsıl olsun.