Geçenlerde yaptığımız bir sohbette “Filistin Meselesi” başlığının, problemin Filistinlilerden kaynaklandığı gibi bir algıyı oluşturma tehlikesini barındırdığı ifade edildi.
Hakikatte “Filistin Meselesi” dediğimiz şey “İsrail problemi”dir. Problem, siyonist emelleri uğrunda hem kendi milletini, hem de tüm dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyecek kadar gözü dönmüş, hak tanımaz, eli kanlı, saldırgan İsrail’dir. Mesele bugün vicdan sahibi tüm kalplerde, adalet duygusunu kaybetmemiş tüm dünyada da böyle algılanmaktadır.
Filistin, sahip olduğu tarihî ve dinî özellikleri sebebiyle “arz-ı mukaddes”i ifade etmekte, tarihî önemiyle birlikte kudsiyetini bugün de sürdürmektedir. Osmanlı’nın yıkılışına kadar geniş bir coğrafyayı içine alan Filistin toprakları, İslâm dünyasının kendine hayrı dokunmayan perişaniyetinden, iftiraklarından, fakirliğinden ve cehaletinden yararlanan İsrail’in işgalci politikalarıyla küçüldükçe küçüldü ve nihayetinde bugün Gazze gibi küçük bir alana sıkıştırılarak bir insanlık dramına dönüştürüldü.
Yükselmek anlamına gelen Miraç, Müslümanların maddî ve manevî terakkisinin işaretlerini içinde barındıran bir kavramdır. Miraç hadisesi sebebiyle İslâm dünyası için büyük bir öneme sahip olan Kudüs’ü de içinde barındıran bu coğrafya, bugün pısırıklık, adamsendecilik, vurdumduymazlık, hak ve hakkaniyetten uzaklaşma, adalet duygusundan yoksunluk, vefasızlık ve dünyevîleşme gibi hastalıklara düçar olan bizler yüzünden, Siyonist hedeflerin odağında kanla boğuluyor. Müslümanlara ait Müslüman yurdunda, Filistinlilere ait Filistin topraklarında bir Yahudî devleti kurmakla yetinmeyip tüm İslâm coğrafyasını maksat ittihaz eden bir hedeften söz ediyoruz. Beykoz, Mamak gibi; büyük şehirlerimizin bir ilçesi kadar büyüklüğe sahip masum Gazze’yi yeryüzünden silmeyi, çoluk çocuğu katletmeyi zafer ilân etmekle övünen vahşî bir yapıyla, masumların kanıyla yıkanmış topraklar üzerinde tatil köyü kuracağını ifade eden hastalıklı bir ruhla nasıl mücadele edilir ki? Gazze’de bir tatil köyü kurulacak, İslâm dünyasının anlı şanlı liderleri de orada güneşlenmeye gidecek, öyle mi?
Bir şeyler yapmak gerekiyor, elimizden ne gelirse. Dünyanın geleceğini, insanlığın varlığını tehdit eden bir durumla karşı karşıyayız. Bir insanlık dramına dönüşen Gazze’deki “Keşke toprak olsaydım da görmeseydim” diyebileceğimiz derecedeki trajedi karşısında insanlık vicdanının nasıl uyandırılacağı, paslanmış vicdanların nasıl harekete geçirilebileceği, insanlık onuruyla birlikte insan hayatını yok sayan İsrail barbarlığının nasıl sona erdirilebileceği cevap bekleyen soruların ötesinde anlamlara sahiptir. Bunlar, bizim Müslüman kimliğimizi, insanlık onurumuzu, haysiyet ve şerefimizi sorgulatan sorulardır.
Tüm anayasalarda tanımlanmış insan temel hak ve hürriyetlerinin tamamını ihlâl etme, ayırt etmeksizin çoluk çocuk- yaşlı kadın demeden kasten öldürme, esirlere biyolojik deneyler yapma, işkence veya insanlık dışı muamele, hukuka aykırı olarak yasadışı ve keyfî olarak mülkiyetin yok edilmesi veya işgal edilmesi, bir milletin toplu göçe zorlanması… Bölgedeki aktivistlerin, gazetecilerin medenî dünyaya(!) aktardıklarından sadece bir kaçı.
Ne yapabiliriz ki? Elimizden sadece bir program yapabilmek geldi -samimî, fiilî bir dua olması niyetiyle- tüm bu hususların konuşulacağı ve Risale-i Nur ölçüleriyle çözüm önerilerinin aranacağı bir masa çalışması… Risale-i Nur’da insanlığın tüm dertlerine devalar olduğuna inanıyoruz.
Hafta sonu Mevlâna Hazretlerinin mihmandarlığında, Konya’da, fiilî bir dua niyetiyle “Filistin Meselesi” konuşulurken Nurların yalnız ehl-i imanın değil tüm insanlığın imdadına koşturulduğu beldede, Isparta’da Üstadımız için mevlid okunacak. Isparta’dan yükselen dualar, Konya’dan duyurulacak masa çalışması sonuçlarının kabulüne vesile olacak inşallah.