Sosyal medyadan söz ediyorum.
Teknolojinin farklı boyutlara ulaşması insanlığı yeni tehditlerle karşı karşıya bıraktı. İnternetle evlilikten dolayı ortaya çıkan yeni çağın “Beyin Sislenmesi, Beyin Çürümesi” gibi hastalıklarına manevî çöküşü ifade eden yeni bulgular da eklenince, ailemizi ve çocuklarımızı nasıl koruyabileceğimiz sorusu, bugün öncelikli cevaplamamız gerekenler arasına girdi.
Bugün karşı karşıya olduğumuz problem, varlık gayemizi ve insan olma vasfımızı tamamıyla yok edecek özelliklere sahiptir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle küçük bir köy haline gelen dünyamız, bilhassa teknolojinin ve dijital çağın etkisiyle her şeye açık hale geldi. Artık evlerimiz, ailelerimiz ve çocuklarımız daha fazla savunmasız, ruhumuz ve zihin dünyamız daha fazla köleleştirilmeye müsait. Tüm değerleri alaşağı eden manevî bir istilâ ile karşı karşıyayız.
Risale-i Nur’da insanın mahiyeti ve yaradılış gayesi ile ilgili veciz bir ders vardır bizler için.
“İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.” İnsanın kemâlât yolculuğunun tüm unsurlarını ortadan kaldıran, kemâlât yolculuğuna giden yolları tıkayan bir tehlike şimdiki.
Dünya geneli için oluşturulan dijital raporlara göre, dünya üzerinde 4,20 milyar kişi sosyal medyayı kullanıyor. Dünya üzerinde, ortalama bir kullanıcı internette günlük 6 saat 54 dakika zaman geçirirken TÜİK verilerine göre ülkemiz insanı günün 7.4 saatini sosyal medyada geçiriyor. 7.4 saat…
Oysa, medeniyetimizin ve inancımızın en temel vasıflarından biri zaman algısı ve zamanın doğru kullanılmasıdır. Bizde vakit nakittir. Risale-i Nur’da sıklıkla vurgulanan ömür sermayesinin en önemli akçesi zamandır. Üstadımız sıklıkla 24 saatin her bir saatini bir altına benzetmekte, bu 24 altından hiç olmazsa birini ebedî saadetimiz için harcamamız gerektiğini tavsiye etmekte, insanın kemalât yolculuğunda zamanın rolüne sık sık vurguda bulunmaktadır.
TÜİK verilerine göre ülkemiz insanı 60 yıllık ömrünün yaklaşık 20 yılını internet karşısında geçiriyor. Ekran süreleri artmaya devam ediyor. Ne büyük bir ziyan. Günde sadece bir saatinizi ayırarak 20 yılda neler yapabileceğinizi düşününüz. Bu vaktin sadece bir saati kaza namazına ayrılsa, yirmi yıllık bir namaza denk gelir. Günde 1 saatinizi ayırarak günde 20 sayfa kitap okuduğunuzu düşününüz. İnternette geçireceğiniz zamandan bir saatini kitap okumaya ayırdığınızda, yirmi yılda yaklaşık 150 bin sayfa kitap okuyabilirsiniz. Bu yüzlerce kitap demek… Okuduğunuzu düşününüz, ne muazzam bir entelektüel birikim olurdu. Üstadımızın bir yıl anlayarak Risale-i Nur okuyanın zamanın mühim bir âlimi olacağı ifadesiyle birlikte değerlendirildiğinde nasıl bir kayıpla karşı karşıya olduğumuz anlaşılacaktır.
İnternet, sosyal medya, akıllı telefonlar… Yalnızca zamanımızı çalmıyor, insanın kemalât yolculuğuna ait değerleri de dejenere ederek bizi bizden uzaklaştırıyor. Sabır, kanaat, şükür, bereket ve tevekkül gibi kavramlar da sürekli ekran başında olanların hayatından hızlıca çıkıveriyor. Çalışmadan para kazanma hırsı, devamlı görünür olma arzusuyla gelen bir şöhretperestlik, bahis sitelerinin mahkumiyetiyle dağılan aileler… Günahın estetikle pazarlandığı bir alana dönüşen sosyal medya ile mahremiyete riayet etmeme, alabildiğince teşhir ve müstehcenliğin normalleştirilmesi… Dinî kimliğimizin ve varlığımızın sosyal medya ile adeta inkâr edilişi… Aile içi rollerin sanallaştığı, anne babalığın dijitalleştiği sahte bir dünya… Sanallaşan roller, sahte ilişkiler üzerine kurulan sahte bir hayat…
“Sahi biz kimdik?” Soranımız kaldı mı?