Kur’ânî tavrı sergilemek ve iman hakikatlerini neşretmek uğruna adadığı ömrü boyunca, sosyal hayatın her kademesinden çok farklı insanlarla görüşen ve temas kuran Bediüzzaman’ın bu yönü, Risale-i Nur hareketinin ve temsil ettiği davasının çevre merkez ilişkisinin çerçevesini göstermesi bakımından son derece kıymetlidir.
Bediüzzaman, sergüzeşt-i hayatında kimlerle görüşmüştür?
Onun davasına omuz veren kahraman Nur talebeleri, elbette onun en çok görüştüğü sadık yol arkadaşlarıydı. Bunun dışında;
İlk tahsilini aldığı Şeyh Seyyid Nur Muhammed, Molla Abdulkerim Efendi, Şeyh Mehmed Emin Efendi ve Molla Fethullah gibi dönemin önemli medrese ulemasıyla birlikte manevî âlemde Hazret-i Ali, Şeyh Abdulkadir-i Geylânî, İmam-ı Gazâlî, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî ve İmam-ı Rabbânî gibi mana âlemlerinin büyük üstadlarıyla;
Zulmünden vaz geçirmek amacıyla Miran Aşireti reisi Mustafa Paşa’yla birlikte “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” diye haykırışına şahit olan Van Valisi Tahir Paşa’yla ve Ferik Ahmet Paşa ve Zaptiye Nazırı Şefik Paşa gibi Abdulhamid döneminin önemli paşalarıyla;
İşârâtü’l-İ’caz’ın basımına destek veren ve aralarında büyük dostluk gelişen Enver Paşa’yla ve “Sen de Şeriat İstemişsin!” şeklinde tehditkâr sorusuyla Bediüzzaman’ı sıkıştırmaya çalışan, ancak gerekli cevabı mahkeme salonunda alan Divan-ı Harb-i Örfî reisi Hurşit Paşa’yla;
Birlikte Balkan gezisine çıktığı ve Medresetüzzehra fikrini kabul ettirdiği Sultan Mehmed Reşad’la;
Kendisine bilâ bedel yalısını vermek isteyen, Buhranlarımız adlı eseriyle İslâm âleminin problemlerine dikkat çeken Said Halim Paşa’yla;
İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Muhammed Hamdi, Mustafa Sabri, Saadeddin Paşa gibi dönemin önemli isimlerinin yer aldığı Darü’l-Hikmeti’l- İslâmiye azalarıyla birlikte Babanzade Ahmed Naim ve Ezher Ulemasından Şeyh Bahid Efendi gibi devrin bir çok müderris ve ulemasıyla;
Hutuvat-ı Sitte’nin basımında yardımcı olan, Bediüzzaman’ın “kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım” diye sitayişle bahsettiği fakat siyaseten desteklemediği Sebilü’r-Reşad’ın sahibi Eşref Edip’le ve Büyük Doğu’da yayınladığı “Lozan’ın İç Yüzü” makalesi sebebiyle övdüğü Necip Fazıl’la; yine dostu olduğu halde siyaseten desteklemediği İslâm Demokrat Partisi lideri Cevat Rıfat Atilhan’la;
Bediüzzaman’la görüşme talebinde bulunan ve görüşmenin başlamasından kısa bir süre sonra “Biraz daha kalsaydım, nerede ise beni Müslüman edecekti” diyerek görüşmeden kaçan, Mason localarının ünlü ismi Emanuel Karasso ile;
“Hugo’lar, Descartes’lar, edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler” sözleriyle Bediüzzaman’ı öven İstiklâl Marşımızın âlim şairi Mehmet Akif Ersoy’la;
Meşrutiyet döneminin önemli gazete sahipleriyle, Volkan’ın sahibi Derviş Vahdetî, Mizan’ın sahibi Mizancı Murat Bey ve İttihad ve Terakkî’nin baskıcı politikalarını sert bir şekilde eleştirdiği yazılarıyla dikkat çeken ve bir suikastla hayatını kaybeden, basın hürriyetinin ilk kurbanı evlad-ı hürriyetten Serbestî gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey’ gibi isimlerle ve İttihad-ı Muhammedî, İttihad ve Terakkî gibi İstanbul’da kurulu dinî, millî ve siyasî cemiyetlerin önemli isimleriyle;
Ankara’da, Birinci Meclis’in kıymetli azalarının birçoğuyla; meselâ Meclis’e sunduğu namazla ilgili beyannameyi Mustafa Kemal’e ulaştıran Kâzım Karabekir Paşa’yla ve kendisiyle birlikte çalışma tekliflerini reddettiği Mustafa Kemal’le ve tek parti döneminin bir çok önemli ismiyle;
İttihad-ı İslâm’ın tesisi, Medresetüzzehra’nın kurulabilmesi, din ve vicdan hürriyetinin hayata geçirilmesi; hak, hukuk ve adalet merkezli demokrat bir Türkiye’nin kurulabilmesi için temas kurduğu Celal Bayar, Adnan Menderes gibi devlet adamlarıyla;
Tevhid ve nübüvvet hakikatlerini anlatmak için ziyaret ettiği Patrik Athenagoras ile ve daha niceleriyle görüşmüştür.
Bediüzzamanca, Bediüzzaman gibi ve Bediüzzaman kalarak...