25 Aralık 2013, Çarşamba
Kolluk, verilen hizmetin türüne göre temelde ikiye ayrılır. İdarî kolluk ve adlî kolluk… Teorik olarak adlî ve idarî kolluğun görevleri farklı olmakla birlikte, uygulamada bunların görevlerinin sınırlarını ayırmak kolay olmamaktadır.
İdarî kolluk, kamu düzeni ilgili kanun, nizam ve emirlerin yerine getirilmesini sağlayan, suçun oluşundan evvel önleyici tedbirler alan kolluktur. Amacı kısaca suçları doğmadan önlemektir ve ‘önleyici kolluk’ veya ‘suç öncesi kolluk’ olarak da ifade edilir.
İdarî kolluk önleyici, koruyucu ve yardım edici görevleri yapmak amacıyla şu faaliyetlerde bulunur: Suç oluşturan unsurları göz önüne alarak o mahalde merkez, karakol, nokta, devriye ve motorlu ekipler kurar. Yurt içine zararlı kişi ve maddelerin girmemesi için giriş kapılarında gerekli kontrolleri yapar. Umuma açık yerlerde suçların oluşmaması için tedbirler alır. Ruhsatsız silâhları yakalamak için aramalar yapar. Genel ahlâka uygun olmayan hareketleri önler. Açılması izne bağlı yerlerden izinsiz açılanları kapatır. Halkı rahatsız edici hareketlerin olmamasını sağlar. Toplu hareketlerin, gösteri yürüyüşlerinin, grevlerin kanun içerisinde devamını sağlar. Sarhoş, alil ve acizlerin yardımına koşar. Terk edilmiş çocukların ilgili kurumlara yerleştirilmesine dair hizmetleri yapar. Sinema, tiyatro gibi yerlerdeki toplu çıkışlarda suçların oluşmasını önler. Bunun dışındaki diğer önleyici zabıta hizmetlerini görür.
İdarî kolluğun en belirgin özelliği, önleyici nitelikte olmasıdır. İdare, kanunların suç saydığı fiillerin oluşmaması için önceden bazı tedbirler alır ve uygular, emir ve yasaklar koyar, gerektiğinde kuvvet kullanarak bu faaliyetleri engeller.
Adlî kolluk ise, suçun işlenmesi ile beraber kendiliğinden ya da adlî mercilerin emri ile olaya el koyan, suçun iz ve delillerini bulup adlî mercilere gönderen ve adlî mercilerce verilen cezaların infazı için gerekeni yapan kolluktur.
Diğer bir ifade ile idarî ve siyasî kolluğun önleyici tedbirlerine rağmen suç ve suçlu ortaya çıktığında adlî kolluğun görevi başlar. Bu sebeple adlî kolluk, ‘suç sonrası kolluk’ olarak da ifade edilir. Adlî kolluk, yukarıda sözü edilen bütün tedbirlere rağmen suç işlendikten ve kamu düzeni bozulduktan sonra suçluları yakalar veya yakalamak için gerekenleri yapar ve adlî işleme tabi tutar.
Adlî kolluk, adlî işlerle uğraşmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı kadrosundan tahsis edilen görevlilerden ve bu görevlilerin görev yaptığı birimlerden oluşan kısımdır. Tayin terfi, yer değiştirme, özlük hakları, sicil ve personel değerlendirme gibi bütün idarî konularda bu kurumlara bağlı olan adlî kolluk, gördüğü işlev, yani adlî kolluk fonksiyonu itibariyle adlî mercilerim, ya da Cumhuriyet Savcılığının emrindedir.
Dolayısıyla suç soruşturmaları, Emniyet Teşkilât Kanununda yer alan temel prensiplere uygun olarak, yetkili adlî makamların talimatları doğrultusunda yapılır. Kamu düzenini bozucu bir suç işlendiğinde adlî polis delilleri toplamak, suçu işleyen şahısları yakalamak, Cumhuriyet Savcısı adına soruşturmayı yürütmek ve suçluları adalete teslim etmekle yükümlüdür.
Adlî kolluğun başlıca görevleri şöyle sayılabilir: Olaya müdahale etmek (el koymak). Suç yerinde inceleme yapmak. Suçun iz ve delillerini tesbit etmek. Failleri tesbit etmek ve yakalamak. Failleri delillerle beraber adlî mercilere sevk etmek. Adlî mercilerce verilen diğer görevleri yapmak Adlî kolluğun görev ve yetkileri ile işleyiş süreci Adlî Kolluk Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Geçen hafta patlak veren yolsuzluk ve rüşvet muhtevalı operasyondan sonra Hükümetin adeta bir ‘karşı operasyon’ gibi geniş çaplı, hatta daha da genişleme potansiyeli olan uygulamaları büyük bir idarî ve hukukî kaosa sebep olacak niteliktedir.
Bu kapsamda, olaydan hemen sonra bir günde emniyet personelinin görev yerlerinin değiştirilmesi ve bir gecede Adlî Kolluk Yönetmeliğinde değişiklik yapılması büyük tartışmalara konu olmaktadır. Çünkü bunlar yanlış, rasyonel değil, duygusal uygulamalardır.
Malûm operasyonda ilgili makam ve yöneticilerin haberinin olmaması tartışılmaktadır, fakat aslında ‘tartışmalı’ bir şey söz konusu değildir. Netice itibariyle haber verme zorunluluğu yoktu. Fakat nezaketen birileri, meselâ adının olaya karışmasından dolayı İçişleri Bakanı’na olmasa da Vali, güvenlikten sorumlu Başbakan Yardımcısı veya Başbakan haberdar edilebilirdi. Bunun bile yapılmaması, devletin kurumları veya yargı ile yürütme erki arasında bir ‘güvensizlik’ olduğunu gösteriyor. Kuvvetler ayrılığı var, tamam ama bu, güvensizliği gerektirmez.
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nca ‘Adlî Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklere göre Emniyet ve Jandarma görevlilerinin, adlî olaylarda en üst amirlerine bilgi verme zorunluluğu getirildi. Yönetmelikte, ‘en üst dereceli kolluk amir’inin, Emniyet Genel Müdürlüğünde il emniyet müdürü ve ilçe emniyet müdürü, Jandarma Genel Komutanlığında il jandarma komutanı ve ilçe jandarma komutanı, Sahil Güvenlik Komutanlığında ise birlik komutanı olduğu belirtildi. Bu çerçevede yapılan değişiklikler nelerdi?
En üst dereceli kolluk amirinin adlî olayları, ‘suç işlenmesini önlemek, kamu düzeni ve güvenini korumakla ve bu konuda gerekli tedbirleri almakla görevli ve yetkili olan mülkî idare amirine derhal bildireceği’ kuralı getirildi.
En üst dereceli kolluk amirinin, ‘adlî kolluk hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi amacıyla adlî kolluk görevlileri üzerinde gözetim, denetim, planlama ve gerektiğinde diğer idarî tedbirleri almaya ve iş bölümünü yapmaya yetkili’ olduğu hükmü getirildi.
Cumhuriyet Başsavcılarının ‘her yılın sonunda, adlî kolluk sorumluları hakkında değerlendirme raporu düzenleyerek, mülkî idare amirlerine göndermesi’ zorunluluğu getirildi.
Bu değişikliklerle, adlî kolluk üzerinde emniyet makamları ile mülkî amirlerin yetkileri arttırılırken, Cumhuriyet Savcılarının yetkileri daralmış oldu. Bu değişiklikler, söz konusu güvensizliği daha da derinleştirdiği gibi, Cumhuriyet Savcılarını bir anlamda mülki amirler karşı sorumlu ve bağlı kılmış oluyor. Daha da önemlisi, bu değişiklikler, alelacele yapılan görev değişiklikleri ile birlikte düşünüldüğünde, bunların devlet yönetimi geleneğine uygun olmadığı, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu ve yürütmenin yargıya müdahalesi anlamına geldiği söylenebilir.
Önemli olan bir husus da, bu değişikliklerin böyle bir operasyonun hemen ardından yapılmasından dolayı sağlıklı ve rasyonel olmamalarıdır. Emniyet veya Bakanlık adlî kolluk görevi yapan personeli görevden alıp idarî polislik birimlerine atama yetkisi vardır, ama böyle bir olay sonrasında oldu mu, bu uygulamalar tartışmalı hale gelir. Üstelik olaya adı karışan ve muhtemelen birkaç gün sonra görevden alınacak İçişleri Bakanının imzası ile olunca, bu işlemin meşrûiyeti tartışma konusu olmaktadır. Gündeme göre mevzuatı değiştirmek yanlıştır. Aksine gündem mevcut mevzuat çerçevesinde şekillenmelidir.
Bütün hata polisteymiş gibi bir hareket noktası belirlenmeseydi ve yolsuzluk hiç yokmuş gibi düşünerek hareket edilmeseydi, böyle tartışmalı Yönetmelik değişikliğine gerek kalmazdı. Hükümet, öncelikle bir sorun olduğunu, üzerine gidilerek aralarındaki ‘çürük elmaları temizleyeceğini’ söyleyip olaya müdahil olsaydı ve ondan sonra polis bir yanlışlık yaptıysa onun da üzerine gitseydi, bütün bunlara gerek kalmayabilirdi, ama yanlış bir yol tutuldu.
Hem, bu polis yöneticileri yanlış yaptıysa esas sorumlular onlar mı yoksa yıllardır onları oralara getiren, yetki ve güç veren, her anlamda önlerini açan Hükümet mi? Yok, 11 yıldır yanlışlık yapılmadı deniliyorsa neden bu polis yöneticileri apar topar görevden alındılar?
Sonuç olarak bu yönetmelik değişikliğinin iptali için dâvâ açıldı. İptal olursa, ki olmalı, esas o zaman sorun ciddî boyutlara ulaşır. Görevden almalara karşı da ilgili polis yöneticilerinin idarî yargı yoluna gidip birer birer kazanıp tekrar görevlerine dönülmesi de mümkündür ve o da işleri iyice içinden çıkılmaz hale getirecektir.
Okunma Sayısı: 6142
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.