Terör örgütünün “fesih ve silâh bırakma bildirisi”nin gereğinin yurtdışındaki unsurları kapsamadığı ifşa olurken, iktidardakilerin “Kürtlerin lideri ve temsilcisi” diye lanse ettikleri terörist başının “yeni sözleşme” ifadelerinin perde arkası tartışılıyor.
Kandil, Kuzey Irak ve Avrupa’daki elebaşlarıyla MİT’in güdümünde yaptığı görüşmelerde Öcalan’ın “büyük paradigma değişikliği”yle “süreç”e “devlet projesi” süsü verilirken, açıkça DEM’in “cumhur ittifakı” arkasında hizalanıp “otoriter rejim”in tahkimini ve Saraydakilerin ömür boyu iktidarının önünün açılmasını salık verdiği her haliyle sırıtıyor.
Ne var ki küresel emperyal ecnebilerin kırk yıldır PKK’ya gönderdikleri silahların sayısı, nereye, kime, nasıl bırakılacağı bilinmiyor. Öncelikle Meclis’teki on altı siyasî parti temsilcilerinin yer alacağı 100 kişilik komisyon”un “Saray iktidarının güdümünde olması” toplumun geniş kesimlerinde güvensizliğe sebebiyet veriyor.
MUHALEFETİ TUZAĞA DÜŞÜRME KOMPLOLU…
Özellikle Bahçeli’nin “parlamento komisyonu” önerisinin “şükranlarını sunduğu” Öcalan tarafından onaylanmasına karşı AKP’li Meclis Başkanı’nın “konunun siyasî ve yasal olarak ele alınması için önce silahların bırakılması gerektiği”ni söyleyip “yaz sonu”nu tarih vermesi “süreç”in hâlâ muallakta bırakıldığını gösteriyor.
Bundandır ki muhalefetten “hiç kimse ‘komisyon şu kadar kişiden oluşsun, şöyle kurulsun’ emrivakisini Meclis’e dayatmamalı; komisyonun oluşması, çalışma usul ve esasları bütün partilerin ortak iradesiyle oluşturulmalı” tepkisi veriliyor. Bu yüzden DEM eşbaşkanlarının “Sıra yasama ve yargı erkinin sözünün eyleme dönüştürmesinde; barış akademisyenleri işine iade edilebilir, kayyımlar geri çekilebilir, tutuklu siyasetçiler, gazeteciler, özgürlüklerine kavuşabilir, AİHM kararları uygulanabilir” önerisi havada kalıyor.
Kısacası olup bitenler, iktidar mahfillerince baştan beri “PKK’nın silâh bırakmasından başka ortada pazarlık yok” söylemlerini bir defa daha boşa çıkarırken, “komisyon teklifi”nin tamamen muhalefeti sıkıştırma ve tuzağa düşürme komplosu olduğu ortaya çıkıyor.
Belli ki her ne kadar peşinen “zafer” olarak propaganda edilen “süreç” yine yaman çelişkilerle, çifte standartlı belirsizliklerle muallel. İktidardakilerle terör örgütü arasında kapalı kapılar arkasında kotarılan “derin siyasî pazarlıklar”a muhalefeti ortak etme oyunu oynanıyor. İktidar aparatları, tepeden tâlimatla görevlendirilen yandaş medya tetikçileri, maaşlı troller bu komplo için didiniyor.
“PKK ORTADAN KALKMIYOR, DÖNÜŞÜYOR” İKRARI
Kaldı ki terör örgütü elebaşlarının, “Silâh bırakmanın ayları alabileceği, Ankaradakilerin hangi düzenlemeleri yapacaklarını görüp ona göre durumu değerlendirecekleri”ni bildirmeleri, silah bırakmayan unsurların isim değişikliğiyle birer “yavru PKK” olarak örgüt yapısını ve terörü sürdürecekleri sinyalleri çakılıyor.
Nitekim PKK’nın daha önce defalarca “silâh bıraktığı”nı hatırlatıp “fesih ve silâh bırakma duyurusu”nun “bir başlangıç olduğu”na dikkat çeken Kandildekilerin “PKK ortadan kalkmıyor, dönüşüyor, kimlik değiştiriyor” ikrarları vaziyeti ele veriyor.
Bir yandan kırk bin insanın katlinden sorumlu müebbet hapse mahkûm terörist başı ve terör örgütüyle doğrudan “işbirliği” yapılırken, diğer yandan “kent uzlaşısı”yla HDP/DEM’le işbirliği suçlamasıyla “terör örgütüne destek” suçlaması çarpıklığı vaziyeti ele veriyor.
Sonuçta sırf HDP destek verdiği için belediye başkanlarının “terörist” ilân edilmesi, iddianamelerde “Türklerin kazanamadığı bazı yerlerle Kürtler aday yapılmış” denilmesi; başta terörist başıyla binlerce teröristin serbest bırakılması konuşulurken, muhalefet belediyelerine yeni operasyon dalgalarının sürmesi “süreç”teki samimiyetsizliği açığa çıkarıyor.
Ve ekonominin battığı, sistemin çöktüğü, kurumların çürüdüğü, yolsuzluğun, hırsızlığın, ihaleye fesad karıştırmanın, kamu malını partizanca peşkeşin ayyuka çıktığı “rey-i vahidi istibdat” denilen “otoriter rejim”de demokrasi ve hukukun olmayacağı; hiçbir “süreç”in başarılamayacağı, “barış ve kardeşlik hukuku”nun tesis edilemeyeceği bir defa daha teyid ediliyor.