Raşit Bey: “Bediüzzaman, “mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek” sözü ile neyi kast etmiştir?”
Risale-i Nur Kabından Taşıyor
Risale-i Nur’un metinleri dikkatle incelenirse, Hazret-i Mehdinin eseri olduğunu ele veriyor. Evet, Risale-i Nur kabına sığmıyor. Risale-i Nur, yazılı bulunduğu altı bin sayfadan taşıyor. Nur hakikatleri bulunduğu yerde boş durmuyor, mutlaka hizmet-i imaniye yapıyor.
Bu konuyu birkaç maddede özetleyelim:
1-Tarikat geleneğine uymayıp, yerine bir şeyh veya halife bırakmayan müellifin, “mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek”1 sözü olağan bir söz değildir; bu, mızrağın çuvala sığmadığının tespitidir ve bir mücedditten fazlasıdır.
Altmış beş yıldan beri müellifi hayatta olmayan ve üzerinde baskı fırtınaları koparılmaya devam eden bir eser, bütün bunlara rağmen, giderek daha fazla bir etki alanına sahip oluyorsa ve okunma oranı açısından giderek Kur’ân’dan sonra ikinci sıraya gelip oturmuşsa; bu, bir mücedditten fazlasıdır.
Yazıldığı günden bugüne, devlet çapında bütün baskılara ve engellemelere rağmen, milyonlarca kişinin imanını kurtarması, milyonlarca kişiye ilim, ahlâk, takva ve pozitif enerji kazandırması ve sinerjisinin giderek önüne geçilemez derecede yükselmesi, performansının fevkalade artması bir mücedditten fazlasıdır.
Bu fazlalıklar, Risale-i Nur’un mehdiyet görevi ile istihdam edildiğinin açık delilidir.
Risale-i Nur Bir Küçük Haneyi Tamir Etmiyor
2-Eserlerin en az yüz sene sonrasına isabetli çözümler sunması, kıyamete kadar dünyanın salahı haritasını çıkarması, sadece içinde yaşadığı toprakların değil, İslâm coğrafyasının dertlerini dert edinmesi, eserleri ile bütün dünyaya hitap etmesi bir mücedditten fazla olan tecellilerdir.
"Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avam-ı mü'minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'ân'ın i'cazıyla ve geniş yaralarını Kur'ân'ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.”2
Risale-i Nur’da İstihdam Esastır
3-Peygamber nasıl baştan sona vahye mazhar ise, mehdi de baştan sona sünuhata ve tuluata mazhardır. Risale-i Nur sünuhat-ı kalbiye ile yazılmıştır. Bediüzzaman Risale-i Nur için diyor ki: “Vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur'ân'ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur'âniyedir.”3
“Risale-i Nur'un mesaili, ilimle, fikirle, niyetle ve kastî bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlakayla sünuhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor.”4
Bediüzzaman ister ilk dönem eserlerini verdiği Eski Said döneminde, ister Risale-i Nur'un temel eserlerini verdiği Yeni Said döneminde, isterse siyasete istikamet çizdiği Üçüncü Said döneminde olsun; sünuhata mazhar olarak eser vermiş, istihdama dayalı bir iman hizmeti yapmıştır.5 Eski Said döneminde verdiği eserler mana, mahiyet ve üslup açısından daha vecizdir ve Yeni Said döneminin Risale-i Nur’ları için bir çekirdek ve fidanlık hükmündedir.
Bediüzzaman ilim hayatında çıraklıktan ustalığa bir basamak takip etmemiştir. Her üç döneminde de kemal derecede sünuhat-ı kalbiyeye mazhar olmuştur. Telif sırasında sıkça kullandığı “kalbe ihtar edildi”, “mezun değilim”, “perde kapandı” gibi ifadelerle de bu hakikati teyit etmiştir.
Bütün bunlar bir mücedditten fazla olan tecellîlerdir. Öyleyse Risale-i Nur mehdiyet görevini yürütüyor.
Dipnotlar:
1 Şualar, s. 375.; Mektubat, s. 418.
2 Şualar, s. 163.
3 Şualar, s. 615.; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 89.; Barla Lahikası, s. 97.
4 Kastamonu Lahikası, s. 163.
5 Mektubat, s. 308, 359, 364, 371.