Hamd ve şükür dolu mısralarla bezeli; bir mü’minin sabahını çok güzel tasvir edip, sahneleyen şiir, içten bir duyuşun, imanlı bir duruşun resmiydi âdeta.
Her gün doğan bir günle insana yeni bir hayatı, taze bir ömrü, yepyeni bir dünyayı ihsan eden Allah’a hamd, herhâlde böyle olur.
Yeni bir günle, yeni bir ömre nasıl başlandığını; dolayısıyla, nasıl başlaması gerektiğini anlatıyordu o mısralar.
Satırlarda bu manayı görünce; ben de “elhamdülillah” dedim.
Farkındalık gerekiyor, bakışlarda; baktığını görmek gibi…
Görmek gerekiyor, arkadaki eli; eline, vereni.
O günü lütfettiği için, o gece; ömür bahşedip yeni bir güne eriştirdiği için ise her sabah, Yaradan’a hamdüsena gerekmez mi?
Rahmetin yağması, güneşin doğması ne kadar büyük bir lütuf.
En mühim ihtiyacımız olan oksijeni sırtımızda taşımıyoruz.
İhsanatın envaına bakınca her nefeste, Verene, binler şükür gerekir.
“Hâlık-ı Rahîm’in ibadından istediği en mühim iş şükürdür.”1
Zira, Allah (cc), orada, ona bakar.
Gelgelelim günümüz dünyasına, ne çok meşgul insanlar!
Beldeler yoğun, bedenler yorgun, zihinler flu. Bir de TV girince işin içine, günün sonunda, sızmaması mümkün değil insanın.
İyi de; hamdüsena nerede?
Akşamı kıyamet farz edersek, sabahı da haşirdir. Ömür boyu tekrarlanan bir durum.
Ölümün kardeşi olan uykudan “Essalâtü hayrun mine’n-nevm”2 yani, “Namaz uykudan hayırlıdır” çağrısına kulak verip doğrulmak, kalkmak; hayra dair ne varsa bunları tatmak, seher vakti, ne muazzam ticaret.
Bunun için de, tâ yürekten hamdüsena gerekir.
İşte, farkındalığın ifadesi olan bir mükâleme:
Bir gün, bindiğim taksinin şoförü, ağzından çıkan her cümlenin ardından elhamdülillah deyip, Cenab-ı Hakka hamdüsena ediyordu:
“Abi, böbrek ameliyatı oldum, ama iyileştim elhamdülillâh.
“Abi, üç beş kuruş kazanıyorum; akşam evime gittiğimde yemeğimiz var, sobamız yanıyor elhamdülillâh…”
Gideceğimiz yol bitti, ama taksi şoförünün elhamdülillahları, hamdüsenaları bitmedi.
Bir insan Yaradan’a hamd ederse, herhalde, ancak bu kadar eder.
“Kardeşim” dedim ona ve ekledim; “Her hâline ‘elhamdülillâh’ diyor, Cenab-ı Hakka hamd ediyorsun. Ne de güzel ediyorsun. Seni tebrik ederim” deyip, arabasından indim.
O, yoluna gitti; ben de işime…
“Verilenin, verenini, hüşyâr olup görmeli
“Nimetinin kıymetini adam olup, bilmeli.”
A.R.A.
Dipnotlar:
1- Said Nursî, Mektubat, s. 424.
2- İbni Mace, Ezan, 3.