"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâmın temeli zekât

Ahmet ÖZDEMİR
17 Ekim 2020, Cumartesi
Zekât ve sadâka aslında zenginlerin fakirlere bağışları değil, Allah’ın zenginlerin mallarına yoksullar için koymuş olduğu bir haktır, İslâm dininin beş temelinden birisini oluşturan bir zenginlik vergisidir.

Malın üzerinde, ödenmediği takdirde malı ve mal sahibini kirleten iki türlü hak vardır: Allah hakkı ve kul hakkı. Bunlar nasıl olur?

Malın gerçek sahibi Allah’tır ve esas mülk sahibi O’dur. Mal insana Allah’ın bir emaneti olarak verilmiştir. Veren Allah’tır. 

Mal üzerindeki mülkiyetin tamamı Allah’a ait ve mal insanın elinde sadece bir emanetten ibaret olunca, insanın mal ile ilgili olarak görevi sadece bir dağıtım memuru olmaktan öteye geçemez. Böylece Allah’ın verdiği malın nerelere ve nasıl harcanması gerektiği konusunda yönlendirme yapmasının ve nerelerde ve nasıl harcandığını denetlemesinin Allah’a ait bir Rububiyet hakkı olduğu anlaşılmış olur. İnsan mal üzerinde dilediği gibi tasarruf etme, dökme, saçma, israf etme ve hakkını vermeden biriktirme hakkına sahip değildir. Çünkü mal kendisinin değildir. 

Cenab-ı Hak, Müslümanın mal ile ilgili görevini şöyle hatırlatmaktadır:

“Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden Allah yolunda infak ederler.” Dolayısıyla mal üzerinde Allah’ın emrini yerine getirmek bir zorunluluktur. Malı israf etmemek, malı haramda harcamamak, malı hayırda ve helâl yollarda harcamak, malı Allah yolunda harcamak, malın zekâtını vermek mal sahibinin zorunlu görevleri arasında bulunmaktadır.

Mal sahibi bilerek veya bilmeyerek kazancına kul hakkı karıştırmış olabilir. Fakat mal sahibinin malına, bütün dikkatlerine rağmen bilmeyerek kul hakkı karışmışsa, cömertçe verilen Zekât, maldaki bilinmeyen kul hakkının meydana getirdiği kirliliği giderir. 

Bir adam Resul-i Ekrem (asm) Efendimize, “Ya Resulallah! Üzerimde zekâttan başka, maldan çıkarılması gereken bir hak var mıdır?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz (asm), “Hayır! Malda zekâttan başka hiçbir hak yoktur. Ancak nafile (kendi arzuna göre fazladan) sadâka vermen başkadır” buyurmuştur. 

Bu hadis çerçevesinde, zekâtı verilen helâl mal, temiz maldır; sahibini kirletmez, diyebiliriz. Zekât, zengin Müslümanlara farz olarak emredilmiş, Kur’ân-ı Kerîm’de 32 defa namazla birlikte emredilmiştir. Zekât, Hicret’in 2. yılında, Ramazan’dan ve fıtır sadâkasının vacib kılınmasından sonra farz kılınmıştır. 

Zekât, farz ve vacib olmak üzere ikiye ayrılır. Farz olan zekât, mal zekâtıdır. Vacib olan Zekât da, fıtır sadâkasıdır.  

Peygamberimiz de (asm) “satmak için hazırladıkları şeylerin Zekâtını vermelerini sahabelerine emrederdi.”

Her çeşit ticaret malının üzerlerinden bir yıl geçince, altın veya gümüş nisabından-fukaranın lehinde olanına göre-zekâtları hesaplanarak verilir.

Zekâta tâbi tahıl ve meyvelerin başlıcaları; buğday, arpa, kuru üzüm, kuru hurma...dır.

Okunma Sayısı: 2303
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı