İslâmiyet kadının hukukuna önem vermiştir.
Cahiliye devri insanları ölen babalarının kadınlarıyla evlenme ve bir erkeğin iki kız kardeşle evlenmesi dışında, Allah’ın haram kıldıklarını haram kabul ederlerdi. Cahiliye devrinde bir adam öldüğü zaman, oğlu ölen babasının karısına vâris ve sahip olur, kalkıp onun üzerine elbisesini atar, isterse onunla mehir vermeksizin evlenirdi.
İslâmiyet’ten önce, erkekler çok kadınla evlenirler ve yanlarında da, bakımını üzerlerine aldıkları yetim kız çocukları da bulunurdu. Onların mallarını yemek için, onlardan bazılarıyla evlendikleri de olurdu. Müslüman olduktan sonra adaleti sağlamak şartıyla dörde indirilmiştir. Görüldüğü gibi İslâmiyet evliliği birden dörde çıkartmamış, çoktan dörde indirmiştir.
Feyrûz Deylemî, Peygamberimize (asm) gidip, nikâhı altında iki kız kardeş varken Müslüman olduğunu söyledi. Resûlullah (asm) onlardan birini, hangisini isterse boşamasını söyledi.
Kays b. Haris de Müslüman olduğu zaman nikâhı altında sekiz kadın bulunuyordu. Bunu Peygamberimize (asm) anlatınca, Peygamber Efendimiz (asm), onlardan dördünü kendine seçmesini diğerlerini bırakmasını istemiştir.
Resul-i Ekrem (asm) Efendimiz mehir konusuna önem vermiştir. Hiçbir şeyi olmayan bir kimseye ezberinde Kur’ân’dan neler olduğunu sordu. O zât da, bildiği sûreleri saydı. Bunun üzerine, Resûlullah (asm) “O kadını sana ezberindeki Kur’ân ile evlendirdim. Haydi, git! Kadın ezbere bildiğin Kur’ân’la sana temlik olundu. Ona Kur’ân öğret!” buyurdu.
Cabir b. Abdullah evlendiği zaman, Peygamberimiz (asm), ona “Muhakkak ki, kadınla: Ya dini için, ya malı için, ya güzelliği için, ya da soyluluğu için evlenilir. Sen dindar olanı ele geçirmeye bak! Yoksa iki elin yokluğa ve darlığa düşer!” buyurmuştur.
Bir hadis-i şeriflerinde de “Nikâhın hayırlısı, en kolay olanıdır!” buyurulmuştur.