Lezzetler ve zevkler dahi şuur dışı birer şükürdür. Yani lezzetin bizzat kendisi fıtrî bir şükürdür. Bütün hayvanatta bu şükür istisnasız vardır. Ancak insanlar içinde küfürde olanlar bu şükrü şirke tenzil ettirmişlerdir. Nasıl ki beş vakit namazını kılan adamın yaptığı her âdi iş dahi ibadet hükmündedir aynen böyle de iman sahibi her adamın aldığı herbir lezzet mânevî birer şükür kıymetindedir.
Cenâb-ı Hak rızık olan nimetlere cazibedar süsler, kokular ve lezzetler takmıştır. Onlar ile nimeti cazibedar kılıp insanı o nimetlere dâvet eder. Yani bu câzibedar güzellikler şükrün dâvetçileridir. Hem de insana iştah ve iştiyak vermiştir ki bunlar da aynı lezzetler gibi mânevî birer şükürdür. Madem netice-i hilkat şükürdür, madem nimetler halen ve kalen şükür ile kaimdir, o halde insan nimete dâvet edilecektir ve o nimete karşı şükretmesi beklenecektir. Çünkü yaratılış ağacının en önemli meyvesi şükürdür ve “kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en âlâsı şükürdür.”
(28. Mektup)
Hazırlayan: Akif Arslan