Pek çoğumuz söze, “Bu millet, bu ülke ancak hak ve hürriyetlerin ihyası, adalet, meşveret, demokrasi, şeffaflık ve sorgulamaya dayalı bir yönetim modeliyle kurtulur!” diye başlarız.
Ancak, “Bu millet ilim, hak ve hürriyetlere dayalı bir eğitim sistemiyle kurtulur; okumak gerekir!” diye iddiadan öteye gitmiyoruz! Bunlar mahza doğru iddialardır. Ne var ki, “İlim adamı, doktor yetiştirmemiz lâzım!” iddiasıyla sittin sene geçse âlim, doktor olunmaz!
Şimdi gelelim insan hak, hürriyetleri, adalet, kurumsal meşveret, meşrûtiyet/demokrasi, şeffalık ve sorgulamanın nasıl yerleştirileceği meselesine:
Suâl: “Biz me’yus olduk; (bunlar) daha ne vakit bize gelecektir?”
Cevap: Yeis, aczden gelir. Yeis, mâni-i herkemâldir. Hamiyet ise, şiddet-i mevânia karşı şiddetle metânet etmektir. Halbuki şu zaman, mümteniât-ı âdiyeyi mümkün derecesine indiriyor. Çabuk yeise inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir. Ben, sizi tenbellikten kurtarmak için, kabahatlerinizi gösteririm. Ona çabuk gelmek istiyorsanız, işte mârifet ve fazîletten demiryolunu yapınız; tâ ki, meşrûtiyet, medeniyet denilen şimendifer-i kemâlâta binip ve terakkiyât tohumlarını bindirerek, kısa bir zamanda mânilerden kurtulup geçerek size selâm etsin. Siz ne kadar yolu acele ile yapsanız, o da o derece acele ile gelecektir.” (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 30)
Suâl: “İnşaallah, tâliimiz varsa biz de göreceğiz. Bize tevekkül kâfi değil midir?”
Cevap: Bîçare tâliinize siz de yardım etmelisiniz. Bağdat tarrarları gibi olmayınız. Sizin atâlet bahanesi olan şu teşebbüssüz tevekkülünüz, nizâm-ı esbâbı reddettiğinden, kâinatı tanzîm eden meşîete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül döner, nefsini nakzeder.” (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 30)
İşte Bediüzzaman’ın 110 sene önce te’lif ettiği insan hak hürriyetleri, adalet, eğitim, demokrasi esaslarını taşıyan manifesto! Yabancı telâkki edilen bu mefhumların “kudsî me’hazlerini” göstermiştir. Hürriyetin, meşrûtiyetin Kur’ân, Sünnet-i Seniyye ve dört mezhepteki kaynaklarını ortaya koymuştur. Dolayısıyla bunları çok daha iyi anlar, kabul eder ve hazmederiz. Zira, hepsi âyet, hadis ve kıyas-ı fukahaya dayanıyorlar.
Öyle ise, başta Nur Talebeleri, İlahiyatçılar, demokrat ehl-i ilim ve fikir, dindarlar ve dine hizmet etmek isteyen hamiyet sahipleri Münâzarât isimli eseri okumalı, müzakere, mütalâa etmeli, benimsemeli ve anlatmalı değil mi?
Ehl-i insaf ve vicdan, ya buna uymalı veya bundan daha güzel bir yolunu bulmalı!