"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Allah nerededir, varsa niye görmüyoruz?”

Ali FERŞADOĞLU
15 Şubat 2024, Perşembe
Ateistler, “Allah nerededir?” sualiyle kimi müminleri şüphe, vesveseye, kimi insanları inkâr bataklığına sürükler. Risale-i Nur ise tevhidi tüm boyutlarıyla ispat eder ve der:

“Sâni-i Zülcelâl, cisim ve cismânî olmadığı için zaman ve mekân O’nu kayıt altına alamaz. Mekândan münezzehtir ve maddeden mücerreddir.”1 Dolayısıyla, “Sani-i Kadîm-i Ezelî, kâinatın ihtiva ettiği eşyanın cismiyet, cihetiyet, temekkün gibi istilzam ettikleri evsaftan münezzehtir.”2 Yani, Allah’ın Zât’ı “Kâinat cinsinden değildir. Mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez”3 ve yaratılan varlıklar sınıfına girmez. Zira, “O, daire-i mümkinat haricinde olan Zât-ı Vacibü’l-Vücûd”dur.4 Kâinat cinsinden değil ki, içinde, dışında olsun! 

Şu misal dürbünüyle bakalım: İçinde üç karıncanın arka arkaya dizildiği şeffaf bir misket yaptığımızı farz edelim. Bunun yeri, kol, vücudumuz, bina, cadde, şehir, Türkiye, dünya, güneş sistemi, herbirinde ortalama 200 milyar yıldız olan 11 trilyon galaksiden müteşekkil kainata göre nedir? Misket sonlu, kâinat da sonludur. Biz misketin neresindeyiz, kâinat neresinde? Allah Zâtı, isim ve sıfatlarıyla sonsuzdur. Kâinat O’nun sonsuzluğu karşısında bir hiçtir! Öyle ise, onun hiçbir yerinde değildir!

O’nun Zâtını, kâinatın içinde değil, ama dışında veya her yerinde zanneden ve bundan dolayı O’nun kâinatla “ittisali (dışından bitiştiğini) veya ittihadı (birleştiğini) veya hulûlü (içine girdiğini) iddia eden, marifet-i İlâhiyeden hiçbir şey istişmam etmemiştir. Evet, mümkün (kategorisindeki bütün varlıklar) Vacib (varlığı zorunlu sonsuz bir varlık) ile nasıl ittisal veya ittihad edecek?”5 Kâtip, defterin (yani mülk ve melekûtu ile bütün kâinatın) içinde olamaz! Onunla ittihad edemez! Belki defter, O Kâtib’in yazı kaleminin ucuyla (Arş’ı ile) teması var. “Mektubu kâtip zanneden veya kâtibi mektup içinde tahayyül eden veya mektubu hayal tevehhüm eden, elbette aşk perdesinde aklını saklamış, hakikatin hakikî suretini görmemiş.”6

Kâinatı, yani, zaman ve mekânı Allah yaratmıştır. O’nun her mekânda hazır ve nazır oluşu güneşe benzetilebilir. Nasıl ki, güneş, aynaların içine, her bir varlığın ayna-misal olan melekûtuna “aksiyle” nüfuz eder, her birine âdeta “istivâ edip yerleşir” ve bu şekilde eşyada “tasarruf” eder! Faraza, “Güneş’in şuuru ve konuşması (ve ilmi) olsa, senin elindeki ayna vâsıtası ile seninle konuşabilir, istediği gibi sende tasarruf eder.”7

İşte mekândan münezzeh olmakla beraber, sonsuz ilim, irade ve kudret herbir yerde, herbir şeyi bilir, görür, icad eder ve bu sıfatlarıyla her yerdedir.

Dipnotlar: 

1-Mektûbât, Enst./intr., s. 242.; 2-İşâratü’l-İ’câz, s. 142.; 3-Mektûbât, s. 241.; 4-Lem’alar, s. 391.; 5-Muhakemat, s. 118.; 5-Lem’alar, s. 364.; 6-Lem’alar, s. 364.; 7-Sözler, s. 522.

Okunma Sayısı: 1667
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı