Çağımızın bilim, eğitim, idarî, ekonomik, ticarî ve sair altyapısını Deccalizm/Süfyanizm kurguladı. Dolayısıyla ateist, deist, agnosit fikirler, ifsat ve ahlâksızlık fitne-fesadıyla çalkanıyor.
Ne yazık ki, dindarlar da çocukları da bunlara maruz. Birçoğu tv, internet ve cep telefonu esiri oldu! Ebeveynler onlarla iletişim kuramıyor.
Bazı gençleri açıkça şu soruları soruyor: “Neden ibadet etmek zorundayız? Madem dinde zorlama yok; hürriyet var; ailem dindar veya bir tarikate bağlı diye ben de öyle olmak zorunda değilim!”
Evet, geçmiş devirlerin fitne ve desiselerinin (gizli tuzak, hilelerin) toplandığı vahşetle karşı karşıyayız.
Zira, “ifsat komiteleri”, İslâm ülkelerinin idarî yapılanması, eğitim ve ekonomik sistemle iktidarları buna göre projelendirdikleri gibi dindarları da adım adım takip edip ediyor: “Şeytan-ı ins ve cinnî her cihette hücum ederler. Arkadaşlarımızdan metin kalbli, sadâkati kuvvetli, niyeti ihlâslı, himmeti âli gördükleri vakit başka noktalardan hücum ederler…” (Mektubat, s. 414)
Bu öyle bir fitne ki, Üstadımızın tabiriyle, “Hatta bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar.” (Emirdağ Lâhikası, internet, s. 109)
Müfsit filmler, diziler, mübalâğalarla tekrarlanan yalan, uydurma haberler ve tv, internet, sosyal medya ile başta gençlerimizi sihirliyorlar! Açıktan açığa inkâr etmeleri, “Bizim hayatımıza karışmayın!” demeleri bu cellât-ı sehharların büyüleri değil mi?
Felâk Sûresinde “Düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden” âyetinin tefsirinde, sihirbazların, “Maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle…” (Bediüzzaman, Şuâlar, s. 243) “küresel büyücüler” medya vasıtasıyla sübliminal telkinle, nasıl sihirlediklerini deşifre eder. Ve bütün müşkülleri hallederek, aklen, ilmen izah ve ispat ederek; seküler felsefeleri çürüterek tedbirleri de almıştır. Hem kendimiz, hem çocuklarımızın dünya ve ebedî hayatımızın mutluluğu için bütün varlığımızla ve topyekûn onu okuma, müzakere, mütalâa ederek anlamalı, özümsemeli, benimsemeli, dem ve damarlarımıza işleyecek şekilde sindirmeliyiz.
Kur’ân, iman hakikatlerinin kapsam alanına girmekten başka çaremiz yok!