Sosyal medyadaki videolarıyla da Risale-i Nur dersleri yapan, ancak meslek ve meşrebe muhalifliğiyle tanıdığımız bir kardeşimiz, “Müslümanların çektiği çileye, uğradığı zulme bakın!” diyerek bir video paylaştı. Ve ardından da “Cenab-ı Hak en kısa zamanda bir kurtarıcı gönderir inşaallah. Dünyanın her yerinde buna benzer zulümler var. İttihadı İslam ve emirel mü’minin olmayınca her kafadan bir ses çıkınca işte böyle oluyor maalesef” dedi ve ilave etti:
“Hz. Ali’den (ra) rivayetle: Gökyüzünden bir münadi: ‘Şüphe yok ki Hak, Âli Muhammed’dedir’ diye nida edince/seslenince, işte bu vakit Mehdi zuhur eder. Onun sesi dünyanın her tarafından duyulur.”
Cevaben dedik ki: Kardeşim, bu rivayetler sahih olmak şartıyla-aslında vukua geldiler-şöyle tevil edilebilir ve yorumlanabilir: Bu ses geldi ve o da Risale-i Nur’dur: “Bu meselede benim şahsımın veya bazı kardeşlerimin kusuruyla Risale-i Nur’a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur’ân’a bağlanmış ve Kur’ân dahi Arş-ı âzamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün?” (Şualar, s. 317.)
Bu ses vehbidir, ledünnidir, ilham eseridir. Bu ulvi sesi, yani, Risale-i Nur’u dinlemek gerek; zira: Altı iman esasından Allah’a imanı, tevhidi yüzlerce alt başlığıyla; meleklere imanı yüzlerce alt başlığıyla; kitaplara imanı yüzlerce alt başlığıyla; peygamberlere imanı yüzlerce alt başlığıyla; kadere imanı yüzlerce alt başlığıyla; ahirete imanı yüzlerce alt başlığıyla aklen, mantıken ve ilmen mutmain olacak şekilde izah ve ispat etmiştir. Ve keza, ittihad-ı İslamın unsurlarını izah ve ispat etmiştir. 70 dile çevrildi, daha da çevrilecek ve her tarafta duyulacak!
“Kurtarıcı” şahıs, değil, şahs-ı manevidir. Zira, şahıs yüz dahi gücünde de olsa bir şey yapamaz. Zira, “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vahit idi… Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-i cemaatten çıkmış az mütehassıs, sağırca, metin bir şahs-ı manevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Sünûhat, s. 486.) “Şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde olsa… mağlûptur.” (Mektubat, s. 425.) Fert dahi de olsa, cemaatin şahs-ı manevisini karşı sivrisinek kadar kalır.” (Sünühat, s. 52.)
Evet, “Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi keyfine tâbî edebilir, hak kuvvetin mağlûbu...” (Bediüzzaman, Münazarat, /internet, s. 38.)