Günümüz beşer hukukunda da, “Yalan beyanda bulunma, hakaret, görevi kötüye kullanma, yağmaya teşebbüs, yağma, iftira, dolandırıcılık, hakaret, sahte evrak düzenleme, evrakta sahtecilik, şahsî verileri hukuka aykırı olarak yayma ve ele geçirme” suçlarından cezalandırılmaları için kamu dâvâsı açılıyor.
Şimdi bu çerçeveden dönelim İlâhî hakikatlere: Allah birdir. Sameddir, herşey O’na muhtaç, O hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğmadı ve doğrulmadı. Zaten doğan ve doğurulan Allah olamaz. O’nun sonsuz isim ve sıfatları vardır.
“Bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerrâtı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlâhînin şeriki (ortağı), naziri (benzeri), zıddı, niddi (benzeri, aynısı) olmadığı gibi, “O’nun hiçbir benzeri yoktur. O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir. (Şûrâ Sûresi: 11.) -sırrıyla, sûreti, misli (benzeri, eşi), misâli (örneği), şebîhi (benzeri) dahi olamaz.” (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 19.)
Ve, “kâinat zerreleri ve zerrelerin sonsuz derecede bağlantıları adedince, varlıklar sayısınca, vahdaniyet-i İlâhiyeye (Allah’ın varlığına, birliğine) deliller, belgeler, bürhanlar, hüccetler vardır.
İşte inkâr, küfür bütün zerreleri, varlıkları yalanlamadır, yalancılıkla suçlamaktır! İnkâr, sonsuz delil ve belgelerin gösterdiği Allah’a iftiradır! (ressamın tabloları yapmadığını, başkasından çaldığını söylemek ne dehşetli bir iftira olduğunu düşününüz…)
İnkâr ve şirk, zerrelerden yıldızlara, samanyollarına, galaksilere kadar bütün varlıkların nisbetlerini Allah’tan keserek hakaret etmektir! (Hakaretin cezası hakaretin ağırlık ve şiddetine göre olmaz mı?) İnkâr Allah’ın mallarını hırsızlamak veya tabiata, sebeplere veya tesadüflere, şeriklere dağıtıp yağmalamaktır!
İnkâr, Allah’ın varlık ve birliğini gösteren belgeler üzerinden sahte evrak düzenlemek, sahteciliktir!
Şirk, Allah’ın yarattıkları varlıkların altına başkalarının imzasını atmaktır.
İnkâr, varlıklar sayısınca olan tevhid belgelerinde sahtecilik yapmaktır.
Sayısız tevhid delillerini karartmaya çalışmaktır.
“Yalan beyanda” bulunmaktır.
Kasıtlı olarak yanlış bilgi vermektir.
Elbette bu suçları işleyenler hakkında “hukukullah” dâvâsı açılacaktır!
Ve Allah’ın sonsuz isim ve sıfatlarını ve bunların sonsuza yakın akislerini inkâr etmek olduğundan, “sonsuza dek, müebbet Cehennem” adaletin ta kendisidir!
“Sual: Kısa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman Cehennemde hapis nasıl adalet olur?
“Katl ve küfür, tahrip ve tecavüz olduğu için, gayre tesirat yapar. Bir dakikada katl, lâakal, zâhirî âdete göre, on beş sene maktulün hayatını selb eder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, bin bir esmâ-i İlâhîyi inkâr ve nukuşlarını tezyif ve kâinatın hukukuna tecavüz ve kemâlâtını inkâr ve hadsiz delâil-i vahdâniyeti tekzip ve şehadetlerini reddetmek olduğundan, kâfiri, bin seneden ziyade esfel-i sâfilîne atar, ‘Halidine’de (ebedî Cehennemde, müebbet) hapseder.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 275.)