"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sahtekârları deşifrenin yolu şeffaflıktır

Ali FERŞADOĞLU
12 Eylül 2020, Cumartesi
Tekrar “tarikat” mensubu veya “dindar” gibi lanse edilen sahtekârları bahane ederek, dine, dindarlara saldırmak tedavüle sokuldu. Hatalı doktor ve sair meslek erbabının hatasını bahane ederek tıp ilmine ve mesleklere saldırmak akılsızlık, insafsızlık, vicdansızlık değil mi?

Ulema da, şeyh de, evliya da, doktor da, mühendis de, yönetici de, siyasetçi de hata edebilir! Onları hatasız, kusursuz görmek hatadır! Kişileri hatasını bahane ederek dine, dindarlara dil uzatmak, affolunmaz bir bağnazlık değil mi?  

Sahtekârlıklar şeffaflık, sorgulama, mihenge vurmakla önlenir. İslâmiyetin istediği hürriyetçi, meşveretçi, âdil, kısaca meşrûtiyetçi / demokratik bir zeminde sahtekârlar şeyhliğe, hocalığa soyunamaz!  

O zemini oluşturmak için Bediüzzaman, kendinden örnek vererek dünya çapındaki şu muhteşem ölçüyü verir: “Hiçbir müfsid, ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.” (Münâzarât, s. 48) 

Meseleyi burada bırakmaz, mihenge vurmanın usûl ve kaidesini de gösterir: “Yalnızca “Hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız.” (Age) 

Meseleyi daha da müşahhaslaştırıp şöyle der:  

“Sual: Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.      

“Cevap: Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün gereği tevazu ve mahviyettir; tekebbür ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız.” (Age, s. 59) 

Böylece, hatalı, kusurlu, zaaflarla malûl alim, şeyh, velâyet sahibi de olsa kişileri aradan çıkarmış, yerine, “şahs-ı manevî, meşveret” sistemli bir model getirmiştir.

Okunma Sayısı: 1998
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı