Bir grup fanatik hemşehrim, “Sana küskünüz! Zira, Trabzon’un altını üstüne getiren, ülkeyi çalkalayan; şampiyonluğa kadar ne korkular geçirdik; şükür ki, başardık! Ama sen hiç sormuyor, merak ve tebrik etmiyor, yazmıyorsun! Halbuki bir kısım dindar yazarlar, sabahlara dek uykusuz kalarak tezahürat, yapıp destek verdi! Acaba, bu şampiyonluktan daha büyük bir hadise mi var?” dediler.
Şu pasajla cevap verdim: “Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur… En küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var… Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp (ve mafyatik spor) boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur…” (Şualar, s. 184.)
Dünyanın ve dahi ebedi hayatın huzur ile mutluluğunu, kazanıp kazanmayacağını merak etmeyip, “Ne oldu, bizim takım maçı kazandı mı, kaybetti mi?” deyip halden hale girip; ayrıca türkücü, şarkıcı, hopçu, popçu kurgu film olduğunu bile bile artistleri, siyasi gevezeleri, müfsit tv program ve haberlerle boşa geçirdiğiniz altın değerinde ömür dakikaları… Acaba, Esma-i Hüsnâ’dan kaç tanesini sayabiliyor ve tecellilerini, tezahürlerini yansımalarını okuyabiliyor, gözlemleyebiliyor, anlayabiliyoruz?
Oysa, “Dünyaya ait işler kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Ahirete yani sonsuz hayata yönelik işler ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hâkezâ şiddetli hissiyatlar, ebediyete ait şeyleri kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı şiddetli bir surette fâni dünya işlerine yöneltmek fâni ve kırılacak şişelere sonsuz elmas fiyatlarını vermek demektir. (Sözler, s. 37.)
“Şampiyonluktan daha büyük bir hadise mi var?” sorusuna cevap ise, şu pasajda: “Bu Cihan Harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek… Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?” (A.g.e.)
Ne dersiniz fanatik hemşehrilerim, doldurabilir mi!?