Şuurlu olmak, “bilinçli olmak” veya “bilmek” demek değildir.
Aynı zamanda muhakeme, sentez, tahlil, telif yapabilme kabiliyetidir. Duyularımızla algılar, beyin ve kalbimizle idrak eder, akıl ve şuurumuzla tahlil ve sentez yaparız. Göz san’atı, “basiret” denen iç bakış ise san’atkârı görür. Uyanık haldeki şuur, devamlı tefekkür, dikkat ve çevreden gelen mesajlara açık olmakla gelişir, imânın kuvveti derecesinde de artar.
Şuurumuzu “uyanıklık ve açık şuurluluk” hallerinde kontrol edip yönlendirebildiğimiz gibi, onunla birtakım organlarımızı, bedenî faaliyetlerimizi de kontrol altına alabilir, bazı rahatsızlıklarımızı da giderebiliriz. Bunlar arasında, kalp atışlarını düzenlemek, tansiyonu düşürmek, ilk akla gelenleridir.
Yani şuurumuzla duygu ve duyularımızı geliştirip yükseltebilir, yönlendirebiliriz. Mânâ/ruh âleminde terakki eden büyük zatlarda görülen kerametler, ruh ve duygu gücünü kullanarak harika haller sergileyen gayrimüslimlerin istidraçları, ruh ve bedenimizi şuurla kontrol altına alabileceğimizin delilidir.
Organlarımızın ritmlerini düşürmek veya yükseltmek için yapmamız gereken şey, beynimizin dalgalarını kontrol edip solunum, kas veya organlarımıza odaklaştırmaktır. Doğrudan, dolaylı kontrol, eğitim, antrenman, alıştırma, tefekkür, telkin ve konsantrasyonla gerçekleşir. Tıpkı sporcuların solunum düzenini, süresini, yani nefes alma, verme ve tutma işlemini düzenlemeleri gibi...
Şuurumuzu duygularımızla, duygularımızı da inanç ve imânımızla yönlendiririz. Yüksek bir şuur ve kontrol mekanizması olan imânla duyu ve duygularımıza hâkimiyet sağlayıp onları dengeleyebiliriz. İmanımız derecesinde korku, heyecan, stres ve sıkıntılardan kurtulabiliriz. Kalbimiz ise imân ve duygu üretim merkezidir.
Sonsuz tefekkür gücüne sahip bir maden yatağı gibi olan zihnimizi düşünme teknikleriyle geliştirip hem ona fevkalâde meziyetler kazandırabilir, hem de pek çok keşiflere imza atabiliriz.