M.Akif Ersoy’un “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” beyitiyle temenni ettiği gerçeğe mazhar olmuş bir şahsiyettir.

Kaliteli bir eğitime çok müthiş bir ihtiyaç olduğu açık bir gerçektir. Hakikatte Bediüzzaman, gerçek bir muallim ve gerçek bir eğitim adamıydı. Üstadın en birinci referansı, kaynağı Kur’an’dır. Bediüzzaman, çağımızın manevi bir hekimidir. Üstad, manevi bir hekim olarak asrın hastalığını teşhis etmiş, ona uygun manevi ilaçları da Kur’an-ı Hakim eczanesinden terkip etmiştir. Bu ülke insanlarının kalp hastalığı , zaaf-ı diyanettir. Dindeki geri kalışımız ve iman zayıflığıdır.

’’ Bizim düşmanımız, cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı, sanat, marifet ve ittifak silahiyle cihat edeceğiz,” diyen Bediüzzaman, en önemli temel hastalığımız olan cehalete karşı marifeti esas almaktadır. Çünkü, ilim öğrenmek, beşikten mezara kadar ilim talebinde bulunmak kadın erkek her Müslümana farzdır. Bediüzzaman hayatı boyunca şu hedefi takip etmiştir. Kafkas, İran, Pakistan, Hindistan ve Arabistan’ın ortasına düşen, Bitlis, Diyarbakır ve Van’da şubeleri bulunan Medresetüz Zehra adını verdiği bir üniversite projesidir. Fen bilimleri ile din İlimlerinin beraber okutulması en büyük emeliydi. Bunun gerekçesini ise şöyle anlatır: “Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. Vicdanın ziyası, ulumu diniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder, talebenin himmeti pervaz eder. Birbirinden ıftırak ettikleri vakit, birinden hile ve şüphe, diğerinden taklid ve taassup tevellüd eder.”

 Bu tesbit ne kadar yerindedir .85 sene boyunca Din Bilgisi ve Din Eğitimini alamayan gençliğin zamanın hali pürmelali meydandadır. Gençliğin şu perişan durumu davamızı ispata kâfidir. Adı geçen üniversite projesinin önemini Sultan Reşat’a kabul ettiren Bediüzzaman, 19 bin altın tahsisatın bir kısmını alarak Van’da temelini atmış, fakat Birinci Dünya savaşı başlamasıyla gerçekleştirememiş. 1.ci Millet Meclisinde aynı maksadını anlatan ve 163 Mebusun imzalamasıyla 150 Bin TL ayrılan bu proje yine geri kalmıştır. Çünkü, o zaman Ankara reislerinin niyetlerinin çok farklı olduğunu keşfeden Bediüzzaman, dünyayı terk ederek inzivaya çekilmiştir. O zaman talebe okutmaya başlamıştır .Ancak kaderin garip bir cilvesi olarak, Şeyh Said hadisesi bahane edilerek Batı Anadoluya sürgün gönderilen Bediüzzaman Burdur, Isparta, Kastamonu ve Afyon illerinde mecburi ikamete tabi tutulan ve muhtelif hapishanelerde zulmen durdurulan Üstad Bediüzzaman, o mekânları da bir eğitim alanı olarak değerlendirmiştir. Telif ettiği Risale-i Nurlarla binlerce, şimdi milyonlarca insanın imanının kurtulmasına ve hidayete gelmesine vesile olmuştur.

Bediüzzaman bütün vatan sathını şimdi ise bütün dünyayı açık bir üniversite getirmiştir. Nurlar, binlerce internet sitesinden dünya insanlığının manevi kurtuluşana hizmet etmektedir. Bu bağlamda vazifemiz imana ve Kurana ihlasla hizmet etmektir. Netice ise Yüce Mevla ya aittir. Bize düşen Bediüzzamanın çizgisinde yürümek ve üstadın eğitim modeline uygun olarak iyi bir çalışma yapmaktır.