Kanser, kontrolsüz hücre büyümesi ile karakterize olmuş bir hastalıktır. Oruçlu kişide organizma kendini kontrol etmeye vakit bulur ve böylelikle kanser hücrelerinin oluşumu başından engellenmiş olur. Aynı zamanda kanser tedavisi için uygulanan kemoterapi sırasında ortaya çıkan çeşitli yan etkileri azaltması da orucun faydaları arasında yer alır.
Konu hakkında Prof. Dr. Arnold Ehret şöyle der: “Orucun en önemli etkisi de kanser oluşumunu azaltıcı oluşudur. Oruçta günlük enerji alımı kısıtlanmaktadır. Yapılan araştırmalar kısıtlı enerji alımının kanser oluşumunu azalttığı ve hayat süresini arttırdığını tespit etmişlerdir.” (Oruçla Yeniden Sağlığa Kavuşma ve Gençleşme, s.180.) ifadeleri dikkat çekicidir.
Oruç tutanlarda kortizon ve adrenalin hormonlarının kana karışması daha hızlı olur. Bu hormonlar da kansere karşı kalkandır. Görüldüğü üzere oruç, kanseri en baştan engelleme ve sonrasında da menfî etkisini azaltıcı fonksiyonlarıyla hayati önem taşır.
Yapılan araştırmalar oruç tutmanın vücudun oksidatif strese karşı direncini arttırdığını ortaya çıkarmıştır. Hücrelerdeki oksijen radikallerinin birikiminin azalması protein, lipit ve nükleik asitlerin oksidasyondan zarar görmesini önler.
Ayrıca, uzun süreli açlığın bağırsak rahatsızlıklarını azaltarak birçok yaygın hastalığın ana nedeni olan iltihaplara karşı korunmayı sağladığını göstermiştir. Enflamasyon hafifliyor ve serbest oksijen radikallerinin hasarı azalıyor.
İrlandalı yazar George Bernard’ın, “Gelecekte doktorların hastalarına yazacakları reçete, Müslümanların kıldığı namaz ve tuttukları oruç olacaktır!” ifadesinin ne kadar hakperest doğru bir ifade olduğunu müşahede ediyoruz.