Odun karıncaları yeraltındaki yuvalarının üzerine, çam iğnesi ve ince dallarla inşa ettikleri tepeciklerle ünlüdür. Yuvanın yerin üstündeki bölümü, küçük ve ince dallardan, yaprak saplarından ya da çam iğnelerinden yapılmıştır ve bu kısım yuvanın çatısıdır.
Çatı aynı zamanda yağmurun içeri girmesini önler ve çok sıcak ya da soğuk havada, yuvanın ısısının düzenini sağlar. Yuvanın yüzey katmanını aşama aşama alt katmanlara aktarırlar, üst yüzeyin yerine de alt katmanlardan malzeme getirirler. Sürekli olan devr-i daim, içteki nemli maddeleri yüzeyde düzenli olarak kurutur ve mantar oluşumunu engeller.
Tehlikeyle karşı karşıya kalan odun karıncası düşmanına formik asit fışkırtır veya dövüş sırasında sivri çenesiyle düşmanını ısırır ve yaranın içine asit enjekte eder. Bu özellikleriyle, canlı bir kimyasal silah gibi görev görür.
Karınca tarafından bitkilere yerleştirilen apid adı verilen yaprak biti, bitki kökündeki öz suyu alır. Apidin vücuduna giren bitki özsuları, “bal özü” denen maddeye dönüştürülür. Karınca, antenleriyle apidi okşadığında küçük bir damla “bal özü” salgılar ve karıncaya sunar. Karınca da buna karşılık olarak, apide çok iyi bakar. Karınca sonbaharda apid yumurtalarını alır ve yumurtadan çıkıncaya kadar yuvalarında tutar. Daha sonra genç apidleri çeşitli bitkilerin köklerine yerleştirir. Böylece apid buradan özsu emecek ve karıncayla paylaşacaktır.
Dokumacı karınca ise ağaçlarda, kendilerine yapraklardan yuvalar yaparak yaşar. Önce işçiler genişlemeye elverişli bir yer arar. Uygun bir ağaç dalı bulunduğunda dalın yapraklarına dağılır, yaprakları kenarlarından çekiştirmeye başlanır. Yaprak, karıncanın boyundan daha geniş olduğunda ya da iki yaprağın beraber çekilmesi gerektiğinde, işçiler, birleştirilmesi gereken noktalar arasında canlı köprü vazifesi görür.
Daha sonra zincirdeki karıncaların bazıları, yanlarındaki karıncaların sırtlarına çıkarak yaprak uçlarını birleştirir. Yaprak çadır benzeri bir şekil aldığında, bazı karıncalar bacak ve çeneleriyle yaprağı tutmaya devam ederken, bazıları da eski yuvaya gidip özel yetiştirilmiş larvaları bu bölgeye taşır. Larvaların ağızlarından salgılanan ipekle yapraklar istenilen yerden tutturulur. Kısacası larvalar birer dikiş makinesi gibi kullanılırlar.
...
“İpek üreticisi” olarak yaşayan bu larvalar mevcut olan bütün ipeklerini, kendi ihtiyaçlarını karşılamak yerine kolonininkini karşılamak üzere verir. Yaşamlarının kalan kısmında, larvaların yapması gereken her şeyi onların yerine işçi karıncalar yapacaklardır…
Yuvanın üstünü ve altını sürekli devir daimle yer değiştirmeleri, mantar gelişimini engellemeleri, kimyasal silah kullanmaları, apidlerle yaşamaları ve onları yetiştirmeleri, yaprak birleştirmede canlı zincir oluşturmaları, özel larva yetiştirerek ipek ihtiyaçlarının karşılanması ve hayatlarını kolonin devamına adamaları karıncaların alamet-i farika hususiyetlerinden bir kaçıdır. Bu hikmetler sonsuz Rahmet sahibi Rabbimizin ihsanıyla vücuda gelir. Aczini, fakrını izhar ederek bu ihsanata kavuşan karınca, insana da vazifesini tahattur ettirir vesselam...