"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Adâlet müessesesi hiçbir cereyâna kapılmaz…”

Cevher İLHAN
04 Eylül 2019, Çarşamba
Yeni adlî yılın açılışının yürütmenin merkezinde yapılması öncelikle yargının bağımsızlığına gölge düşürürken, 79 barodan avukatların üçte ikisini oluşturan 55’inin protestosu, sembolik tavrın ötesinde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının rafa kaldırılmasına tepki olarak tezâhür etti.

Çarpıcı olan, yargının temel kurallarının başında gelen “herkesin suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuz olduğu” esası çiğnenerek daha iddianâmesi hazırlanmadan uzun tutukluluklarla topyekûn peşin cezâlandırmayla, sorgusuz-sualsiz- yargısız infazlarla ayyuka çıkan haksızlıklar ve hukuksuzluklarla muallel vartada siyasî iktidarca hâlâ “hukuk ve adalet”ten bahsedilmesi. 

OHAL’ın bitmesine rağmen sürdürülen OHAL KHK’larıyla 250 bin vatandaşın tek kelime savunmaları alınmadan, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde ve hukukta itibar edilmeyen sahte ihbarlarla, gammazlamalarla, “gizli istihbarat jurnalleri”yle, isnad ve iftiralarla kamudan ve özel sektörden ihraç edildikleri, “suçun şahsiliği” esası hiçe sayılarak sanıkların yakınlarının da suçlanmasıyla milyonlarca vatandaşın haksızlıklarla mağduriyete uğratıldığı vetirede, Cumhurbaşkanı’nın “zulüm ve haksızlık ile adaletsizlik eş anlamlıdır. Şayet insan adalet yerine  zulüm yolunu seçiyorsa, bunu kendi iradesiyle yapıyor demektir” diye konuşması...

28 ŞUBAT “KARARGÂH BRİFİNGİ”NE BENZER! 

İçişleri Bakanı’nın açıklamasıyla, OHAL uygulamalarının sürdürülmesiyle 511 bin kişinin gözaltına alınıp 30 bin 821 kişinin tutuklandığı, KHK’larla cezâevlerine konulanların sayısının 50 bini geçtiği; ve hâlen aralarında binlerce bebek-çocuk ve kadının bulunduğu 39 bin kişinin cezâevinde olduğu; bu arada on bini aşkın şirket ve firmanın kayyım atanmasıyla tasfiye edildiği -hatta iktidar mensuplarıyla iktidara ilişik medya yorumcularınca eleştirdiği- kırılganlıkta Cumhurbaşkanı’nın “günümüzün zâlimlerinin yol açtığı adâletsizlikler elbette bir gün sona erecektir” demesi!

Kısacası, özellikle menhus 15 Temmuz Hâdisesi sonrası herkesi aynı torbaya dolduran suçlama furyasında, “darbe girişimi’ ile mücadele” perdesinde Anayasa ve hukuk çerçevesinde kalması gereken OHAL KHK’larını muhalefeti engelleme, hapsetme, tehdit, korkutma ve sindirmede hoyratça istimal eden siyasî iktidar, yargıyı siyasi rakiplerine karşı bir sopa olarak kullanıyor.

Gerçek şu ki, Org. Çevik Bir’in tâlimatıyla 28 Şubat “postmodern darbesi” sürecinde yüksek yargı mensuplarının karargâha çağrılarak generallerin brifinglerini dakikalarca ayakta alkışlatmalarına benzer, yürütmeyi denetlemesi gereken hâkimlerin ve savcıların otobüslere doldurularak Saray’a götürülüp, sıraya konularak üstlerinin aranması, yargı bürokrasisiyle yargıçların atamasını yapan Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerini tek başına atayan yürütmenin başı “partili cumhurbaşkanı” önünde ayağa kalkmaları garabeti hiçbir demokratik hukuk devletine yakışmıyor; yargıya güveni daha da dibe düşürüyor.

Ve bu vaziyet, hukukun temel kuralarının başında gelen “hâkim teminatı”nı esas alan Anayasanın 140. maddesindeki “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifâ ederler” hükmüyle hâkimlerin vicdanî kanaatleriyle karar verme güvencesini ıskat ediyor.  

“ADÂLET MÜESSESESİ HİÇBİR TARAFGİRLİĞE KAYMAZ” 

Hülâsa, Bediüzzaman’ın, “Hem cânilerin, kimsesizlerin ve muhaliflerin dahi bir hakkı var. Ve hakkını aramak için gayet bitarâfâne bir merci isterler”; “Adliyede, adâlet hakikati ile herkesin hukukunu bilâtefrik (ayırmaksızın) muhâfazaya, sırf hak nâmına çalışmak vazifesi hükmeder; hâkim ve mahkeme tarafgirlik şâibesinden müberrâ (tamamen uzak olması) birinci şart-ı adâlettir” beyânıyla adâletli toplumun birinci şartı yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. (Tarihçe-i Hayat, 101-2, 487)

Bu açıdan hukukçuların, yürütme karşısında, yeni adlî yılın “tek kişilik rejim” Sarayının çatısı altında karşılanmasının, hâkimleri ve savcıları siyasi tahakküm altına sokacağı, “yürütmenin yargıya müdahalesi”yle hukukun temel müteârifesi yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine aykırı olduğu uyarıları fevkalâde önemli.  

“Adâlet müessesesi hiçbir cereyâna (adâlet dışı güç ve etkiye) kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz” ikazında bulunan Bediüzzaman’ın tembihiyle “Hissiyattan ve tesirât-ı hâriciyeden (devlet, baskı mihrakları, siyaset ve iktidar otoritesinden) azâde, serbest ve gayet bîtarâfâne bir merci” olması gereken yargının, hârici  “telkinat”, “tâlimat” ve baskılarla siyasallaştırılmaması, yürütmenin güdümüne girmemesi, yargının bağımsızlığıyla tarafsızlığının güçlendirilmesi gerekiyor. (a.g.e., s. 564) 

Aksi halde yargının bağımlı ve taraflı olduğu bir ülkede “adalet nâmına pek çok zulmedilir.” Zira kutuplaştıran “kimlik siyaseti”yle haksızlık, hukuksuzluk ve zulümle kin, nefret, adâvet ve intikamın dayatıldığı bir ülkede adâlet ve demokrasi olmaz. 

Okunma Sayısı: 2609
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı