“Seçimler yapılmayacak”, “kazansalar da iktidar devredilmeyecek”, “iktidara gelseler de yönetmeyecekler!” yoğun şâyiaları hep sonuçsuz kaldı.
Bunun üzerine yeni algı operasyonlara, çarpık manipülasyonlara başvuruldu. Son anketlerde parlamenter sistem işbirliğindeki “altılı masa” ile birlikte yüzde 50’leri rahatlıkla aşması ve cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak adayı destekleyeceğini deklâre eden HDP ile yüzde 60’ı geçmesi karşısında bu propagandaların da boşa çıktığı görülüyor.
Türkiye her açıdan seçim sath-ı mâiline girmiş.
YSK’nin 16 Nisan 2017 “ucûbe sistem referandumunda toplam oyun yüzde 6’sını bulan 2.5 milyon mühürsüz oyu kanuna aykırı olarak “geçerli” saymasıyla “atı alan Üsküdar’ı geçti!” benzeri, 31 Mart 2019 seçimlerinde aynı zarfta kullanılan üç oydan bir tek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali garabeti gibi komplolar da artık kâr etmeyeceğinden iktidardakiler çâresizlik içinde.
“ERDOĞAN HALLEDER” BEKLENTİSİ AZALIYOR
İktidar cânibinde ciddi bir kafa karışıklığı var; “Erdoğan bunu da halleder” beklentisi gün geçtikçe azalıyor. “Altılı masa”nın açık ara ile oylarının yükselmesinden iktidardakiler fevkalâde tedirgin. Onca vahim skandala bigâne kalan Cumhurbaşkanı’nın ilk günde apar topar KPSS skandalını “seçimler var, muhalefet bunun üzerine çok gidecekti, onun için iptal ettik!” ifadeleri bunun ikrarı.
Bu arada onca propagandaya ve devlet imkânlarının hoyratça kullanılmasına rağmen derinleşen moral bozukluğuyla ciddi endişelere kapılan iktidar çevrelerince yeni siyasi senaryolar ortaya atılıyor.
Öncelikle ağır ekonomik çöküşte, Cumhurbaşkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın ancak “Mart – Nisan’da düşme eğilimi göstereceği”ni bildirdikleri enflasyonun kış aylarında daha da tırmanmasıyla, ardı ardına fahiş zamlarla pahalılığın daha da azmasıyla, dövizin, işsizliğin daha da katlanmasıyla, iktidar partisinin ve küçük ortağının oylarının daha da dibe düşeceği vartada “erken-baskın seçim” ihtimali hâlâ duruyor.
Erdoğan’ın kesinlikle kaybedeceği bir seçime girmeyeceği; Nisan’a - Mayıs’a erkene alınmış “sahte erken seçim”de ya da zamanındaki seçimde YSK’nin Anayasa’nın 101. maddesindeki “bir kişi iki kez Cumhurbaşkanı seçilir” açık hükmünü “gerekçe” göstererek -pek istemese de- bir başkasını -Hulusi Akar yahut Numan Kurtulmuş gibi- başka birisini aday göstereceği iddia ediliyor.
Bu bakımdan “millet ittifakı”nın ve “altılı masa”nın eksenini oluşturduğu demokratik muhalefetin, “parlamenter sistem taahhüdü”nde olduğu gibi başta ekonomiden dış politikaya, eğitimden sağlığa, sanayiden tarıma ve seçim güvenliğine dair bütün çözüm projelerini etkili bir iletişim diliyle ortaya koyması; ortak programını ve kadrolarını millet nezdinde açıkça deklâre etmesi gerekiyor.
Hiçbir çarpıtmaya ve karambola fırsat vermeden…